1900'lü yılların başlarında Anadolu'nun küçük bir köyünde yaşayan yeni anne olmuş Selime İstanbul'daki bir paşanın evine sütannelik yapması için çağrılır. Kocası da İstanbul'da Nişantaşı karakolunda memur olan Selime bebeği Salih ile İstanbul'a gelir. Selime'nin sütanalık yaptığı bebek ile birlikte büyüyen Salih ailesi köye döndükten sonra da konakta yaşamaya devam eder. Paşa'nın ölümünün ardından Salih'i artık konakta istemeyen eşi Naime Hanım Salih'i babasının yanına doğduğu köye geri gönderir. Salih'in hazin öyküsü bundan sonra başlayacaktır...
Ebubekir Hazım Tepeyran Küçük Paşa romanında yirminci yüzyıl başlarındaki kırsal kesim gerçekliğimizi ayrıntılı biçimde sergiler. Romanda köylünün durumu yüzyıllardır ihmal edilmiş ve ezilmiş olması canlı ve çarpıcı bir tahlil gücüyle ülke sorunlarıyla iç içe tasvir edilir; ülke gerçeklerinin dönemin sorunlarının altı çizilir. Köy-kent çelişkisi yönetimin despotik tutumu savaşların getirdiği yıkımlar ve bütün bunlar içinde Anadolu insanının dramı zengin bir gözlem gücünün ürünü olarak romanda yansıtılır.
Bu özellikleri nedeniyle edebiyat tarihimizin üstünde en çok durduğu romanlarımızdan biri olan ve ilk kez 1910 yılında basılan Küçük Paşa 100 yıl sonra tekrar okuyucu karşısına çıkıyor.