"Bana 'Sen kimsin?' diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir HİÇ'im. Ben hiçbir şeyim hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın kimi erkek. Bazısı nefis bazısı da heva. Kimi mal kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik yalnızlık ve yolculuk derim... Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum yalnızlığımda Allah'a sığındım. Yolculuğumu Habibullah'ın aşkına adadım."
Veysel Karâni ellerini kuma alnını hırkaya dayayarak secde vaziyetine devam ederken sırtına bir ok daha geldi. Derken bir ok daha... Bir ok daha... Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez olmuştu...
Kana boyanmış dudaklarından son cümlesi düştü hırkanın üzerine: "Esselamü aleyke ya resulullah..."
Bir şehit! Ne de güzel bir şehit! Görüyor musunuz ne kadar tatlı ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi yıllık ömür Allah yolunda savaşırken şahadetle son buldu... Âşık maşuğuna kavuşmuştu artık!
Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilâlin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir.
Derdin nedir? Derdim 'Aşk'a Yolculuk'tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.