Batı toplumları hep birlikte yeni bir uyuşturucunun istilasına uğruyor: mutluluk kültü. En yüce buyruktur mutlu olun! Bizim iyiliğimiz için olduğundan bir nebze olsun kuşku duymayız bu çağrının ve hemen kulak veririz.
Peki insan mutlu olup olmadığını nasıl bilir? Acınası bir ifadeyle mutlu olmayı başaramadığını itiraf eden bir insana ne cevap verilir? Budizm alışveriş tüketim ya da başka mutlu olma tekniklerini kullanan rahatlama terapileri mi önermek gerekir? Cinsellik ve sağlığın yeni despotlarımız haline dönüştüğü bir dünyada acıyla ilişkimiz nedir?
Her şeyi keyif ve haz açısından değerlendirmeye iten bu ideolojiyi kulak asmayan başkalarında utanma ve huzursuzluğa neden olan bu coşkulu esenlik çağrısını mutluluk ödevi olarak adlandırıyorum. Ancak bu güzel düşüncenin kendisi çok ciddi bir sorun içeriyor: Herkese kendi kaderini yönetme ve kendi varoluşunu iyileştirme olanağı vermek.
Bu durumda kural dışı kabul edilen mutsuzlukların ve acıların üzeri sessizce örtülmeye çalışılırsa çalışılsın onlar beklemediğimiz bir anda yeniden ortaya çıkar. Sanki çağımız bize hedonizme adanmış her şeyin kızgınlık ve işkence halini aldığı bir toplum masalı anlatıyor.
İnsana o tarihe kadar Cennet'e bırakılan bu mutluluk hakkını sunan Aydınlanma çağının bu yıkıcı inancı nasıl oldu da şimdi bir dogmaya dönüşebildi? İşte Hayat Boyu Esenlik bunun öyküsünü anlatıyor.