Ümraniye karmakarışık bir semttir. İstanbul'u Anadolu'ya bağlayan kara yolları ile çevrili gecekonduya benzeyen apartmanları ertesi yıl yeni bir daire ilave edilmek için çatıları kapatılmamış gecekonduları çamur dolu çukur sokakları sokaklarda bela aranan işsiz delikanlıları nerdeyse tamamı birbirine akraba oyalı yazmalı kadınları ile dünyanın en büyük şehirlerinden birine değil göç hedefi topraklara giderken geçici olarak kuruluvermiş bir büyük kampa benzer.
Yarım binaların içinden Türkiye'nin başında Demokles'in Kılıcı gibi sallanacak olan işsiz ve vasıfsız enerji bombaları büyümektedir. Tahrip etme gücü çöp yığınlarının patlamasından çok daha yüksektir. Ne onlar bunu fark ederler ne fark edenler dile getirirler. Kendi bombasını kendisi üreterek büyür gider Ümraniye...
"onların mevsimleri hiç olmadı. zamansız açtılar
vakitsiz bitkiler gibi dondular kış zamanı
çöl zamanı susuzdular
ruhları ve bedenleri uyarlayan iklimleri tanımadılar.
yapaylarına kandılar...
mevsimlere mevsimleriymiş gibi inandılar
yürekleri inançları itirazları topluca aldattılar onları
sessizliği çığlıkların kaderinden yırtmaya çalışarak yitikleştiler
kendi kendilerine dövüştüler
kendi kendilerine öldüler"