Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde sivil polisler koluna girerek merdivenlerden aşağı indirdiler ve bodrum katta karanlık bir hücreye attılar!
Burada birkaç saat beklettikten sonra gözlerini bağlayarak koridora çıkardılar. Beline bir ip bağlayarak onu çeke çeke aynı katta başka bir yere götürdüler. Burada giysilerini çıkarttırdılar çırılçıplak kaldı. Yere sırt üstü yatırdılar. Beton buz gibiydi. Dışarıda ısı eksi 24 dereceye düşmüştü tüyleri diken diken oldu. Hemen ardından hortumla üzerine su fışkırtmaya başladılar. Bütün bedeni sarsıldı! İnlemeye başladı. Polisler bir yan-dan da küfür ve hakaret ediyorlardı. Suyun şırıltısı inleme ve polisin küfrü birbirine karışıyordu. Bu işlem on beş yirmi dakika sürdü. Su kesilin-ce bittiğini sandı. Ama polisler ayak bileklerine bir ip bağladılar bununla tavana astılar. Vücudunun iki yerine elektrik kabloları bağladılar ve elektrik vermeye başladılar.
Elektrik!!! Bütün bedeni anlatılmaz bir acıyla kıvrandı. Bedeni matkaplarla oyuluyormuş tahta delinirken tozların çıkması gibi bedeninden de et-ler kıyma haline gelip dökülüyormuş gibiydi. Bu dayanılır şey değildi.
"Anlat ulan! Ne varsa kusacaksın yoksa buradan kurtulamazsın. Kırk beş gün elimizdesin. Hiçbir kurtuluşun yok" dediler.
"Neyi anlatayım?" diye sordu.
"Görüyor musun bu tam militan! Militanlar böyle sorar. Ne biliyorsan hepsini anlat!"
Bir süre sonra bacakları uyuştu. Beyni de uyuşmaya başladı. Sorularını tam anlayamaz düzgün cümleler kuramaz oldu.
12 Mart'ta 12 Eylül'de on binlerce kişi işkence gördü ama yaşadıklarını pek az kişi anlattı. Bu iki askeri darbenin yarattığı fırtınaları onları ya-şayanlardan biri anlatıyor.
Okuyunca anımsayacaksınız irkileceksiniz güleceksiniz düşüneceksiniz nefret edeceksiniz...