Ülkemizin can alıcı bir biçime dönüşmüş en önemli çıkmazı Kürt sorunudur. Yıllardır uygulanan politikalar çözüm getirmek bir yana sorunu daha da altından kalkılamaz biçime dönüştürmüştür.
Osmanlı Devleti'nin çöküş sancıları içinde biçimlenen Türkçülük ideolojisi Türk ulus-devleti modeli 12 Eylül rejiminin üst boyutta yeniden üretilmesini tetiklediği şiddet spirali devlet refleksi hâkim sınıf tavrı vb. argumanlar sorunu tanımlamada belli tarihsel gerçeklere karşılık gelseler de şiddet bir seçenek olmaktan çıkarılmadıkça sorunu anlaşılır kılıp çözüme katkı sunamaz.
Şiddetin olmadığı ortamda ancak sağduyu kendine bir yol açabilir. Bilinç ancak böyle bir ortamda çözüm üretebilir.
Etno-sosyolojik sorunların şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği bırakın Türkiye'nin son yirmi yılını cumhuriyet öncesine kadar uzanan yüz yılını yeryüzündeki yüzlerce örneğinden bilinmektedir.
Çatışma ortamı insana insanlığa dair üretilmiş bütün değerleri hızla bitişe sürüklemektedir.
Bunun için şiddet dışı seçeneklerin ivedilikle gündeme sokulması gerekir. Söylemini Türkiye'nin bir Kürt sorunu değil de bir terör sorunu olduğu üzerinden kuran devletin barışçıl bir çözümü kendiliğinden üretmesi beklenmemelidir.
Sosyal olaylara politikacılar gibi reel politiker pragmatist vb. kategorilerde yaklaşmayıp düşüncelerini duygularıyla yoğurarak bakabilen şairlerin Kürt sorununa önereceği çözümler ve/veya açılımlar vardır ve olmalıdır.
Çünkü şair bütün insanlığın mutluluğu düşünün yerelden evrensele evrenselden de yerele örülmesine katkıda bulunan sanat işçisidir. Bunu yaparken başkaları ve Avrupa gibi kıstaslar yerine kendi buluncunu ölçüt alır.