Kafka ile tanışmam Milena sayesinde olmuştur. Kırılgan bir kadının tüm farkındalığından uzak cilveleri üstündeyken öyle salınıverir Prag'ın soğuk taş sokaklarında. Sonbaharın tozunun uçuştuğu kaldırımları etekleriyle süpürürken uzaklardan gelecek mektubunun cevabını düşler durur. Öylesi duru gizeminde kaybolmuş bir aşk hikâyesinin kahramanı Milena...
Yaşadıkları: Soylu bir aşkın soysuz duygularını törpülerken erittiği hayat parçacıklarından ibaret. Terbiye edilmiş bir nefis. Ancak gerçek aşklar insanı insani değerlerde yoğurabilir.
Gerçek olmayan aşk insanı maddeye köleleştirir. Maddenin erken nihayeti kadar sevgilinin gelecekteki birlikteliği de madde kadar değersiz ve geçicidir. Nefis terbiye olunca insan ruh ikiziyle tanışınca karma olur.
Kafka'nın o ruhsal vuslatı Prag şehrinin sisleri arasında kaybolmuş Karlov Köprüsü'nde maalesef bir seraptan öteye gidemeyecekti. Peki Milena'ya yazdığı gibi ya gerçekleşseydi ya elleri tenleri birbiriyle buluşsaydı... Ama o zaman Milena Milena olmazdı ki onca mektup onca hüzün!..
Bir an Rusya soğuğu çökmüştü ki üzerime dışarıda akşamın ilk ışıkları çoğalırken muavin yakında yemek ve çay molası verileceğinin anonsunu yapıyordu. Aynı anda Hüsna kitabını kapatıp çantasına atıverdi.
"Bizim oraların efsaneleri bitmez. Gidince bir kulak ver şehir sana anlatır" dedi.