"Bismillahirrahmanirrahim."
Fısıltı bir yılan gibi usulca kulağına ilişti. Uyanmasına neden oldu. Dudaklarına yapışan iki başka dudak ağzından içeriye hava üflemeye başladı. Havanın üflenmesiyle makine yeniden çalışmaya başlamıştı. Öksürerek genzini tıkayan tozlarla -çamur değil- toprak tortularının hepsini dışarını attı. Gözlerini açtı. Hâlâ bulanık görünüyordu.
Üzerine eğilmiş olan genç kız "Allah'a şükürler olsun yaşıyorsunuz" dedi.
"Hay senin Allah'ını..." adamın ağzından kaçırdığı ilk kelimeler oldu. Tükürdü. Midesi sanki zehirle doluydu. Başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu. "Özür dilerim" dedi.
Özür dileyerek ağzından çıkan ilk kelimeleri telafi etmeye çalıştı. Genç kızın gözleri alevler saçıyordu. Toprağa gömülü havuç gibi vücudunun tamamı yıkıntıların altında kalan adamın sadece başı görünüyordu. Her biri bir fincan kahveyi andıran iri kahverengi gözlü genç kız yirmili yaşlarındaydı. Başındaki türban saçlarıyla tüm boynunu örtüyordu. Parçalanmış valizler içi dışına çıkmış uçak koltukları ile sıva ve taş parçalarıyla çevrelenmişlerdi.