Dünya kapitalist sistemi yeni bir tarihsel evrede geçerken sosyolojik ve sosyo-politik değişimin en önemli halkalarından birini 'göçmenler' oluşturuyor. Göçmenlik kapitalist sistemin varlık nedenidir. Küreselleşmenin önemli özelliklerinden birinin 'azami kar' olduğu hesaplandığında göçmenliğin zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu çok daha net olarak görmek mümkün. Azami kar ile ucuz iş gücü arasında diyalektik bir bağ bulunuyor. Bu bakımdan uluslar arası sermaye güçleri zorunlu ve kaçınılmaz olarak 'göçmenlere' ihtiyaç duymaktadırlar-duyacaklardır.
Küresel sermayenin akışkanlığı kadar olmazsa da küresel göç kesintisizce devam ediyor. Bugün 250 milyona yakın kişi değişik ülkelerden göçmen olarak yaşamaktadır. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 10 ile 13 arasındaki oran göçmen statüsünde olacak.
Göç olgusu sosyolojik sosyo-politik ve ekonomik olduğu kadar sosyo-kültüreldir. Bu bakımdan farklı etnik yapılara sahip olan göçmenlerin bir araya gelmesi uluslar çitleri fiilen kırmakta ve farklı kültürlere sahip gruplar arasında yeni bir toplumsal şekillenme ortaya çıkmaktadır.
Büyük küresel kapitalist ülkelerde toplumun en çok ezilen katmanlarını göçmen kökenli işçiler oluşturmaktadır. Bu bakımdan en alt tabaka olarak lanse edilen 'lanetliler' grubunu göçmenler oluşturuyor. Paris Londra Berlin Barselona gibi dünya kapitalist sistemin kalbi sayılan merkezlerde ortaya çıkan 'toplumsal' başkaldırıların özellikle göçmen kökenlilerin yoğunlukta olduğu bölgeler olması bir tesadüfü olmayıp sosyo-politik-kültürel çelişkilerin dışa vurumudur.