Heinrich Mann'ın otoriter kişiliğin oluşumunu canlı bir biçimde betimleyen ve başyapıtı olarak taçlandırılan romanı Tebaa Alman toplumunun alelade bir karakteri olan Diederich Hessling'in hayat hikâyesi üzerinden 19. yüzyıl şafağındaki Kayzer Almanyası'nın toplumsal ilişkilerini gözler önüne seriyor. İtaatkâr korkak medeni cesaret yoksunu konformist bir iktidar destekçisi olan Hessling romanda bir yandan başkalarına acımasızca şiddet uygulamaktan başka yeteneği olmayan ve Kayzer Almanyası'nın o boğucu hiyerarşik ilişkileri sayesinde güce erişmiş bir zorba diğer yandan egemen toplumsal ilişkiler tarafından yaratılan ve bu gayrişahsi bütünden acımasız ve insan onurunu hiçe sayan bu mekanik organizmadan muzdarip bir tebaa olarak tasvir edilir.
Mann'ın Birinci Dünya Savaşı'nın arefesinde kaleme aldığı ancak hemen yasaklandığı için ilk baskısı 1918 yılında yapılabilen bu kitabı içerik ve yazıldığı döneme ilişkin tipik özellikleri bir yana bırakılırsa betimlediği ilişkiler ve toplumsal-siyasal atmosferiyle günümüz Türkiye'sinde yazılmışçasına aktüel bir metin.
"O zamanlar olduğu gibi hâlâ bile müesses düzen Alman'dan aldı ve Alman'a verdi: Ondan bireysel özgürlüğünü aldı ve ona başkaları üzerinde tahakküm kurmayı verdi. Hepsi uysal uysal tahakküm altına girmeyi kabul etti tek başkalarına hükmedebilselerdi! Ve hükmettiler. Polis yayaya astsubay acemi ere kaymakam köylüye çiftlik kahyası rençpere memur kendisine işi düşen vatandaşa hükmetti. Ve herkes her zaman sadece böyle bir makam böyle bir mevki elde etmek için çırpınıp durdu elde ettiğinde de gerisi kendiliğinden geldi. Geriye kalan itaat etmek yönetmek hükmetmek ve emretmekti."
Kurt Tucholsky