Onlar dünyadan gizli bir şeyler üretiyorlar...
Bizi yok etmeye çalışıyorlar...
Kendimizi korumak zorundayız...
Artık sabrımız tükeniyor...
Saldıracağız...
Cümleler ne kadar tanıdık değil mi? Tarihte hep aynı nedenler yüzünden hükümdarlar ve diktatörler savaşlar yaratmışlar... Komşular birbirleriyle bu bahanelerle savaşmışlar... Hatta efsaneler de bile aynı nedenler katliamlara sebep olmuş.
Arada birileri; "Hayır bunlar yalan hepsi palavra yok böyle bir tehlike tümü suni..." dese de susturulur ve silahlar kükremeye kardeş kardeşi parçalamaya başlar... Bu yaşanan haksızlıklara halklar niye itiraz etmiyor? Çünkü yıllar içerisinde yalanlarla veya "yönlendirilmiş" "yanlı" eğitimle kandırılmışlar...
Savaşlarda hiç zenginlerden ölen olur mu? Cepheye gönderilirler mi? Hayır... Çünkü onlar ya yurtdışına giderler ya da bir şekilde o kargaşadan uzak kalırlar. Paraları vardır canlarını satın alırlar... Aslında onlar savaşın tam içindedirler; savaşın ekonomisini onların paraları yönetir.
Onun için; Hitler dünya savaşını yarattı Saddam İran'a saldırdı İsrail Filistin'e saldırdı Bosna da savaş çıktı ve şimdi de İsrail İran'a saldıracağım diyor; tıpkı G.W. Bush'un Irak'a saldırması gibi... Amerika'nın iddiası neydi? "Irak'ın elinde kitle imha silahları var." Sonuç... Binlerce insan öldürüldü ve koca bir ulusun geleceği yok edildi ve sadece "pardon" dendi...
Ferhan Şensoy'un kulakları çınlasın...
İran-Irak 8 yıl savaştılar bir milyona yakın insan hayatını kaybetti İranlılar ölülerine şehit dediler Iraklılar da ölülerine şehit dediler her iki tarafta Müslüman peki hangisi daha şehit?
1000 yıllık Firdevsi'nin Şehnamesi'nde bile Zaloğlu Rüstem yıllarca topraklarını ve ülkesini korumaya çalışırken kandırılıyor ve iş o kadar ileriye gidiyor ki biricik oğlunu kendi elleriyle bilmeden öldürüyor. Aylarca seferlerde ve savaşlardadır ve oğlunu görmemiş tanımamış tanıyamaz da... Karşı taraf da bu bilgisizliği kullanıyor ve baba oğlu karşı karşıya getiriyor ve o büyük trajedi yaşanıyor... Tıpkı İran ve Irak... Köklerini öylesine unutmuş iki millet ki adeta baba oğul birbirine veya kardeş kardeşe silah çekiyorlar... Safevi Devleti ve Osmanlı'nın Çaldıran Savaşı gibi...
Ne acı...
Geçit Firdevsi'nin Şehname'si ve ölümsüz kahramanlarından ilham alarak günümüzün siyasi ve sosyolojik olaylarıyla harmanlayarak bu pırıl pırıl genç nesillerimizi kendi öz değerleriyle ve insanlıklarıyla yeniden barıştırmayı hedefliyor...
Geçit - Diriliş bir üçlemenin ilkidir...
Fantastik bir altyapı üzerine kurulu bir destan...
Aslında Zaloğlu Rüstem'in destanı Orta Dünya'da geçen bir özgürlük savaşı esnasında "Dirilişin Destanı"nı anlatıyor...
Ahlaki değerler insanların vesveseleri hevesleri ve yargılamaları yüzünden yaşadıkları hüsranları veya elde ettiği kazançları...
İnsanlar canları pahasına başka insanları mı korurlar yoksa başkalarının canlarını kendi bekaları için mi alırlar...
Peki bunu bir Âdem evladı gerçekten yapar mı dolduruşa mı gelir dolduruşa mı getirilir ve ya o bir hayvan mıdır aslında?
Peki kadınlar niye hep erkeklerin heveslerine alet olular? Acaba onlar hep mi mazlumlar yoksa vesvese heves ve şehvet için uygun birer zeminden mi ibaretler?
Geçit'te koca bir "diriliş" ve "özgürlüğün" sancağını bir kadın ve onun altın zırhlı 300 kişilik kadın sancaktar birliği taşır...
Acaba dünyanın her hangi bir devlet ve ordusunda kadınlara böylesine önemli bir vazife verilmiş midir hiç?
Geçit kadınlara reva görülen zulümler ve erkeklerin tacizleri nedeniyle meydana gelen bir ayaklanmanın destanıdır...
Geçit aynı zamanda onurlu erkeklerin fettan şeytan sıfatlı ve çekici kadınlar tarafından kullanılma ve ele geçirilme çabalarının örneklerini de içerir...
Geçit yok olmaya yüz tutmuş pehlivanlık mertlik ve yiğitliğin tekrar hatırlama çabasıdır...
Geçit inanç din mezhep ve tasavvufun farklılaşmadan ayrımcılığa sebep olmadan aslında hepsini tek bir yerde ve yolda birleştiğinin hatırlatması ve uyarısıdır...