Öyle bir sevdadır ki bu ne yere sığar ne göğe...
Onun içindir ki sevda demişler aşk demişler ismine...
Senin aşkınla şad olan gönlüm sensizliğe mahkûm olsa da MAHŞER'e kadar içinde bulunduğum ahvalden müşteki değilim zerre kadar...
Bilirim. Gül gibidir miski amber gibidir aşk.
Tıpkı Yusuf'a benzer...
Kokusunu almaya ise ancak bir Yakup ister...
Sevgiliye söyleyin her şeyi alıp gelsin
Gönül tahtımı ona elimle vereceğim.
Bakışlarıyla beni durmadan yakıp delsin
Aşkıyla o sonsuza "mahşer"e ereceğim.
Esrar Dede'den başlayıp Şeyh Galib'e III.Selim'le birlikte Saray'a uzanan ince uzun bir yoldur bu.
Şeyh Galib'le Beyhan Sultan'ın mahşere ertelenen aşklarını esrarlı kılan bir yol...
İnsanın gönlünde yaşadığı sevda mahşerine değilse ve temelinde şükür yoksa o aşk geçicidir.
Âşık sevdiğine tamamen teslim olmadıktan sonra onun için her türlü fedakârlığı göze alabilecek kadar sevmiyorsa; sevdiğine hiçbir şekilde doyamıyor kıyamıyorsa; sevdiğini yanındayken bile özleyebiliyorsa işte o aşk kalıcıdır ve gerçektir.
Günümüzde yaşanan aşkların çoğunda insanlar sonlu olan dünyaya bağlanır ve asıl önemli olan sonsuzu ıskalarlar.
Aslolan sonlu olan dünya değil; sonsuz olan mahşer ve Yüce Yaradan'ın rızasıdır..
Dünyada mutlak mutluluk yoktur; insan dünyaya mutlu olmak için değil bir imtihan için gelmiştir.
Mahşerine sevdayı göze alabilenler bir anlamda "vuslatı mahşere erteleyebilendir."
Vuslatı mahşere erteleyebilmek büyük bir hasreti de sonlu olanda göze alabilmektir.
İşte böyle bir aşktır Şeyh Galib'in Beyhan Sultan'a aşkı...
Allah herkese sonlu olanda Şeyh Galib'in yaşadığı gibi bir aşkı yaşamayı; Mevlânâ'yı Mevlânâ yapan Şems ve Şeyh Galib'i Şeyh Galib yapan Esrar Dede gibi bir dostu nasip etsin.