70'li yıllardan 12 Eylül darbesine uzanan döneme tanıklık eden küçük burjuva kökenli bir grup genç insanın; işkenceler mahpusluklar siyasal cinayetler ve aşk dolu yaşamlarına kendi iç dünyalarından dokunan bir roman."
Geminin güvertesine yaklaşıp uzaklaşan martılar yanan tankerin enkazı üzerinde daireler çiziyor lacivert deniz yüzeyinde oluşan mor kıvrımlar arasına doğanın isyanını çığlığa dönüştüren notalar serpiştirerek akşam vaktinin alacakaranlık öykülerine doğru kanat çırparak gözden kayboluyorlardı. Hüseyin için de hayat benzer biçimde kanat çırparak bilinmezliğe koşmaktan ibaret olmuştu. Yelkenlerini dolduran rüzgâr onu ne tarafa sürüklerse o tarafa yönelmiş çok yorulduğunda ise yelkenleri indirmekten başka bir çare bulamamıştı. Teknesini sakin bir koya çektiği son günlerde yelkeni dolduran esintileri hizaya sokabilen ve ortaya çıkan gücü en uygun biçimde yaşam enerjisine ekleyen dümeni bulmuştu. "Gemlik'te zeytinyağı fabrikasını gezerken; her hasat mevsiminde ağaçları süsleyen zeytin tanelerinin sırıkla dövülmesi ve taze sürgünleri ile birlikte yere serilip toplanması ezilmek için fabrikaya taşınması bana her dönem işkencelerden geçirilen devrimcileri anımsattı. Zeytinlerin yağa dönüştürülmesi sırasında arta kalan pirina ne kadar değersizleştirilmiş olsa da yağından sabun elde edilmesi ve kuru pirinanın sızma yağı yıkamak için kaynatma kazanlarının altında yakılması küle dönüşen büyük hayaller gibiydi."