"Mübadele" sözcüğünü ilk ne zaman duyduğumu anımsayamıyorum. Dinlemeyi anlamayı öğrendiğim günden beri hep duyduğum bir sözcüktü. Ailem bütünüyle "mübadil"di çünkü. Babam Girit'in Resmo şehrinde doğmuştu. Mübadele olunca bir yaşındayken ailesiyle birlikte Ayvalık'a gelmişti. Anne tarafım da mübadildi. Onlar da Midilli'deki bağlarını bahçelerini bırakarak gelmek zorunda kalmışlardı. Midilli'den gelenlerin Türkiye'deki yaşamlarının daha kolay olduğunu sonra sonra anladım. Dil sorunları yoktu. Epeyce farklılaşmış olsa da konuştukları dil Türkçeydi. Aralarında adadaki Rumlarla doğrudan ilişki içinde olanlar dışında Rumca bilen bile yoktu. Ama Girit'ten gelenler... Onlar Türkçe tek sözcük bilmiyorlardı. Analarından öğrendikleri anadili olarak benimsedikleri dil onları anayurtlarına en fazla yabancılaştıran şey oldu. Haklarını arayamadılar dertlerini anlatamadılar. Mübadeleden çok sonra yeni topraklarına alıştıklarını Türkçeyi öğrendiklerini varsaydığımız dönemde yaşanmış bir olay yıllar yılı fıkra diye anlatıldı Giritli mübadiller arasında. Kendi yaşadıklarına kendileri güldüler.
Komşusuna ait öküzlerin tarlasındaki bütün yulafı yediğini gören Giritli hemen tüfeğine davranmış. Öküzleri öldürecek belki komşusunu da. "Aman" demiş arkadaşı. "Elini kana bulama. Mahkemeye ver. Hakkını mahkemede ara." Giritli köylü de "Peki" deyip mahkemeye başvurmuş. Dava görülmeye başlandığında hakime sormuş: "Turçika anlatayim hakim efendi yi Rumca?"
"Türkçe anlat." demiş hakim.
O da pek güvendiği Türkçesiyle anlatmaya başlamış:
"Kaçimadana yukari ektim iki pezula tayi." Ama kendisini olayın heyecanına kaptırınca anadiline dönüvermiş: "Çe bikane tu Barbastali ta vuya ke lena fikane yale tu kuçi." Hakime verdiği sözü ancak olayı anlattıktan sonra anımsamış:
"Hakkimi isterim haçim efendi."