"Yeni Büyük Oyun" olanca hızı ve acımasızlığıyla devam ediyor. Yeniden inşa ve değişim sürecinin merkezinde yer alan Türk-İslam dünyası açısından barış istikrar adalet ve refah anlamına gelen güçlü bir Türkiye'ye duyulan ihtiyaç had safhada. Türkiye bundan dolayı istese de istemese de tarihsel misyonuyla yüzleşmek zorunda. Aksi takdirde konjonktürün yüzyılda bir getirdiği bu fırsatı bir kez daha elleriyle tepmiş olacak! Kartların yeniden dağıtıldığı bu konjonktürde Ankara tek kelimeyle "joker aktör". Nitekim ABD Rusya Çin ve "Yaşlı Avrupa" arasında yaşanan güç mücadelesinde Türkiye'nin artan önemi ve belirleyici rolü sürecin geleceği açısından üzerimizde farklı hesap ve güncellenmiş senaryoları bir kez daha gündemin zirvesine oturtmuş vaziyette. Dolayısıyla Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sistemin sunduğu imkânlardan faydalanarak bölgesel lider olma yönünde iddialı politikalar izlemeye çalışan bir yeni Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. Soğuk Savaş döneminin durağan yapısında bürokratik kararlar alarak dış politikada bir nevi statükocu politikalar izleyen eski Ankara yerine; daha dinamik ve değişken bir ortamda farklı bölge bölge-üstü ve bölge-altı sistemlerdeki gelişmeleri dikkate alarak farklı dış politika alanlarını birbirleriyle ilişkili şekilde takip etmeye çalışan bir yeni Ankara sürecine şahitlik etmekteyiz. Bu çalışmada Türk dış politikasının yapım sürecini etkileyen faktörler ele alınmakta ve Türkiye'de dış politika analizi üzerine çalışma yapan ve/veya yapacak olan akademisyenlere kaynak oluşturma mevcut öğretilerin dışında gerçeğe uygun bilgileri ortaya çıkarma gayretlerinin yanında karar vericilere yönelik olarak da bir katkı sağlama hedeflenmektedir. Özellikle de son yıllarda uygulamaya koyduğu "Stratejik Derinlik Projesi" ve bunun daha somuta indirgenmiş versiyonu "Türkiye 2023 Vizyonu" ile tribünlerden sahaya inme sancısı yaşayan ve "Yeni Yalta Süreci" ile "Sevr Sendromu" arasında kendisine uygun bir çıkış yolu arayan yeni Türkiye açısından!