Şehri öyle ezberlediler kavşakları çıkışları karıştırdılar balkonu penceresi saksı çiçekli evlere aşk satırları kırık hikâyeler yazdılar peşlerine karanlık gölgeler düştü korku içlerini delerken korkusuz durdular yollar ağılarını alıyor sırları yollarda kalıyordu. "Belki sen de benimle konuşmazsın ben Alevi'yim" dediğinde Nil Şehit Piyade Parkı'nın sonbaharında çay içiyorlardı rüzgâr soğuk esiyordu artık dalların kuşların sesi çığlığımsıydı radyodaki sanat müziğinin... "Ali'nin ailesi beni çok seviyordu gelinleri gözüyle bakıyorlardı Alevi olduğumu öğrenince..."
Yılbaşı haftasında Dinarlı sayfalarca uzayan bir şiirle gelmişti. Zamanın unutturamadığı aşkın mutlu anıların uzak bir ülkenin sokaklarındaki yılbaşı kutlamalarının yalnız sessiz bir odanın kırılmış bir hayatın çığlığıydı her dize. Okudular o uzun şiiri defterlerinin arka sayfalarına yazdılar yazarken ezberlediler. Meral uzaklaştırma almış gitmiş yılbaşında herkes bir adres bulmuştu. Nil kantinde soğuk bir sandalyede tek kanal televizyonun karşısında Ali'nin telefonunu "benim mezhebim aşk ben aşkın kölesiyim" diyen Ali'yi beklemişti. Reşide elinde biberon sırtında pazen gecelik gözlerinden uyku akarak duvar diplerini boş masaları saat başı denetlemiş her seferinde de "gız yatmadın mı daha?" diye sormuştu.