"Sevgili dostum sana acı bir haber ve tatlı bir hikaye gönderiyorum; zavallı Şekip!
Dün zavallıyı görmek için Büyükada'ya gitmiştim. Keşke gitmez olaydım o hali keşke görmez olaydım... Annesini teselli etmek istedim zavallı kadın gözyaşları dökerek oğlunun son bir arzusunu yerine getirmek istediğini söyledi. Benim gönderdiğim paket işte Şekip'in herkesten gizli hasta yatağında yatarken müsveddesini yazdığı son hikâyesiymiş. Hulusi'ye verin de şunu okusun demiş...
Ben elime alıp da hikâyeyi okuyunca hemen sana göndermeyi düşündüm.
Şekip'i şüphesiz hepimiz severdik; dolayısıyla son eserini sen de okumayı elbette arzu edersin... gidip annesini ziyaret etmeyi sakın ihmal etme.... falan filan."
Gözlerimi yaş bürümüş bir şekilde ve ellerimin titremesine engel olamayarak paketi açtım. Uzunca ve mavi kâğıtlara düzgün sevimli el yazısıyla şöyle yazmıştı:
"O gece Beyoğlu'ndaki Pera Palas Oteli'nde büyük bir balo vardı. Kış aylarının en erken ve en nezih balolarından biri olduğu için Beyoğlu'nun aristokrat aileleri bu fırsatı kaçırmamışlardı...
Şimdi her şey her şey; aşkım ruhum gençlik hayallerim bütün varlığım bütün umutlarım benden kaçıyor beni sonsuz hüsrana sonsuz bir sefillik ve perişanlığa mahkûm ediyordu."