İkinci Dünya Savaşı yılları. Almanlar Trakya sınırımıza gelip dayanmıştır. Bu büyük savaşın top sesleri Türkiye'mizden duyulmaktadır. Bütün gençler askere alınmış Trakya boşaltılmış her şey karneye bağlanmıştır. Ülke çapında müthiş bir kıtlık ve yokluk yaşanmaktadır. Dağı Dağa Kavuşturan işte o kıtlık yokluk yıllarında Orta Anadolu'da Erciyes Dağı yöresinde geçer. Bir yandan kendini dağlara vurmak zorunda kalmış eşkıyadan bir genç adam: Osmn öte yanda onu ele geçirmek için çırpınan devlet görevlileriyle bir garip kasaba eşrafı. Ve dağdaki adamdan yana çıkan onu ele vermeyen o bildiğimiz Anadolu halkı. Süleyman Sağlam Kayseri ve yöresini çok iyi bilen müthiş bir doğa uzmanı. Olayların geçtiği o güzelim doğanın görüntülerini olanca renkleriyle olanca kokularıyla sözcüklere dökmekte gerçekten çok usta. Yöre halkının öfkesini sevgisini hoşgörüsünü kalleşliğini mertliğini dostluğunu çok başarılı bir kurgu içinde işleyen yazar büyük bir değişimin içinde ne yapacağını kestiremeyen Cumhuriyet'e alışmaya çalışan çelişkiler içindeki bir toplumun bir halkın şaşkınlığını iyi niyetini sürükleyici bir anlatımla sunuyor. Dağı Dağa Kavuşturan bir ilk roman. Ama ses getirecek iz bırakacak bir roman.