Türkiye sinsi bir devrim yaşıyordu. 80 yıllık savaşın galibi laikler bütün mevzilerini kaybederken yeni bir devlet inşa edilmekteydi. Ama meslek hayatının başında iki komiser bunu nereden bilsin?
Biri kayıp bir genç kadını arıyordu diğeri ülkeyi sarsan 'derin devlet' soruşturmasının içindeydi. Yola çıktıklarında sadece gerçeğin peşindeydiler.
Ama siyaset bütün kuralları değiştirmişti. Gerçek kimsenin umurunda değildi. Geçmiş iktidar yalanlar üzerine kuruluydu. Yeni egemenler yeni yalanlar üretiyordu.
Ülkede kartlar yeniden dağıtılırken yeni devletin en büyük güvencesi insanların zaaflarıydı. Çünkü insanlar güç karşısında boyun eğer gerçeklere gözlerini yumar. Güç karşısında boyun eğmiş insanların çıkarlarıyla koca bir devlet dantel gibi örülür.
İki komiserden biri öldürülmese gerçek bu kadar zorunlu olmazdı. Erdal ruhunu yeni devletin yalanlarına satabilirdi.
Ölen kurtuldu. Hayatta kalan dostunun katilini bulmak için bütün ülkenin yalanıyla savaşmak zorundaydı.
Katil hangisiydi?
Yeni derin devlet mi?
Yoksa eskisi mi?
Belki de ikisi de değildi.
Doğruya ulaştığı yerde hem kayıp kızı hem de dostunun katilini bulacaktı.