Günümüzün uluslararası gündemi meşgul eden en önemli konu başlıklarından biri hiç kuşkusuz göçlerdir. İnsanlık tarihi kadar eskilere giden göçler tarihi bize içinde bulunduğumuz zaman ve mekanın dününü olduğu kadar bugününü ve geleceğini de açıklamaktadır. Toplumsal örgütlenmeleri belirleyen en önemli unsur olan göçler bugün yaşamakta olduğumuz devlet bazlı uluslararası sistemi de ortaya çıkartan en önemli unsurlar arasındadır. Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkan göç hareketleri içerisinde gerçekleştiği zaman diliminde olduğu kadar etkileri bugüne kadar ulaşan pek çok sonucun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Göç türlerinden birisini oluşturan zorunlu göç olgusu genel göç imgesi içinde önemli bir yere sahiptir. Ancak zorunlu göçler üzerine yapılan çalışmalar olgunun taşıdığı öneme nazaran geç bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bunda genel göç olgusu üzerine yapılan araştırmalarında yakın dönemde ortaya çıkan çalışmalar olmasının önemli bir payı vardır. Çok genel olarak insanların doğal yaşam alanlarından gayri iradi bir nedenle koparılmaları olarak tanımlanabilecek zorunlu göç olgusu uluslararası sistemde ve doğa yapısında yaşanan yapısal bozulmaların bir tezahürüdürler. Öyle ki bugün yaşanan zorunlu göç süreçlerinin arkasında yatan sebeplere baktığımızda uluslararası sistem bazlı karışıklıkların (savaşlar iç çatışmalar insan hakkı ihlalleri kısıtlayıcı ve baskıcı rejimler etnik çatışmalar vb. ) ve doğa ortamında gözlemlenen bozulmaların (iklim değişikliği erozyon çölleşme buzulların erimesi vb. ) söz konusu süreçleri tetikleyen ana sebepler oldukları görülmektedir. Zorunlu göç süreçleri bu göçlere maruz kalan insanlar üzerinde psikolojik sosyal ekonomik ve toplumsal pek çok olumsuz etkinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır ki bu durum zorunlu göç süreçlerinin bütünlükçü bir anlayışla ele alınmasını ve bunların önlenmesine yönelik yapısal çözümlerin ortaya çıkarılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Zorunlu göçleri ortaya çıkaran etkenler tam anlaşılmadıkça bunların engellenmesi mümkün değildir. Sadece sonuçlardan yola çıkılarak yapılan değerlendirmeler sorunu anlamaktan çok geçici çözümler öngörmekte ve aslında hiçbir şeye fayda sağlamamaktadır. Meselenin çözümü noktasında öncelikli olarak izlenmesi gereken metot göç süreçlerini ortaya çıkartan etkenleri bunları kapsamlı bir şekilde açıklamaya yarayan teoriler etrafında düşünmek ve bunu yaparken de güncel hayatın pratik gerçeklerini göz önünde bulundurmaktır. Bugün zorunlu göçlerin ortaya çıkmasına sebep olan etmenleri değerlendirirken bunların genel göç imgesi içerisinde bulundukları yeri görmek ve göç süreçlerini açıklamaya çalışan mikro makro ve meso düzey teoriler çerçevesinde bunları anlamlandırmak gerekmektedir.
Bu çalışmanın önemi tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Elinizde bulunan bu çalışmanın konusu dünyada zorunlu göçe muhatap olan ve yerinden edilmiş kişiler olarak adlandırılan sığınmacıları mültecileri ve ülkesinde yerinden edilmiş kişileri uluslararası hukukun mevcut kural ve kurumları çerçevesinde değerlendirmektir. Çalışma her ne kadar hukuksal bir alana hitap etmekteyse de bugünün gerçekliklerinin teorisel bazda bir yere sahip olduğunun farkında olarak kuramsal açıklamalara yer vermekte ve gerçeğin teoriden ayrı düşünülemeyeceğini başlangıç noktası belirlemektedir.