İnsan sosyo-kültürel bir varlık olması nedeniyle pratik eylemleriyle ait olduğu toplumun değer yargılarını da yansıtır. Toplumu oluşturan bireyler bu sosyo-kültürel etkiler vasıtasıyla değer yargıları ve ön kabullerini dinî söylemlere de dönüştürebilirler. Bu tür dinî söylemler ve sosyal algılar tarih boyunca kadınları cinsiyet ayrımına dayalı eşitsizlik ve haksızlıklarla karşı karşıya bırakmıştır. Kadınların ''sosyal içerikli ibadetleri" ve "şahitliği" gibi hukukî konularda farklı statülerde görülmesi son yüz yıllarda merak konusu olmuştur. Naslarda dini emir ve yasaklara muhatap olma noktasında kadın ve erkek arasında bir farklılık bulunmazken; bu mükellefiyetlerin ifasında fıtrattan kaynaklanan psikolojik ve fizyolojik farklılıklar zaman zaman bazı yükümlülükleri kadınlardan kaldırmaktadır. Bu durum zamanla kadınların sosyal içerikli ibadetlere iştirak yükümlülüklerinin olmadığı gibi bir algının da doğmasına neden olmuştur. Kadınların aleyhine gelişen bu durum Kur'an'm ruhuyla İslâm Peygamberinin uygulama ve söylemleriyle çeliştiği halde toplumların sosyo-kültürel yapılarında belli oranlarda zemin bulmuştur. Kadınların sosyalleşmelerinin önünde engel teşkil eden bu durumlar kadınları sosyal içerikli ibadetlere iştirak yükümlülüklerinin olmamasından ziyade onlara verilen ruhsatın kapsamına dair genişliğin zamanla yasağa dönüştürülmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır.