Gotik edebiyat alanı kadın yazarların sivrildiği bir türdür. Bazı eleştirmenler bu olguyu kadın yazarların özel yaşamlarında babalarından sevgililerinden ve kocalarından gördükleri baskı taciz ve zulümden etkilenmelerine bağlarlar. Mary Shelley de 1826'da yayımlanan Son İnsan romanıyla gotik edebiyata özgü bilimkurgunun alt türü olan apokaliptik romanın ilk modern örneğini veren ve bu türün önde gelen yazarı oldu. Vahiy ya da gelecekle ilgili sırların aydınlığa kavuşturulması anlamındaki apokalips sözcüğünden türemiş olan apokaliptik kurgu salgın hastalık nükleer savaş sibernetik ayaklanma doğaüstü olaylar ekolojik felaketler ya da başka afetler yüzünden uygarlığın sonunun gelmesini irdeler.
Son İnsan bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu insanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley bir salgının Batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı üslubuyla dramatize eder ve gerçek kişilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır. Romandaki başlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley'nin çevresindeki kişilerden esinlenmiştir. Örneğin doğal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peşinden sürükleyen Adrian yazarın eşi Percy Bysshe Shelley'nin kurgulanmış portresidir. Yunanlılarla savaşmak için İngiltere'den yola çıkan ve İstanbul'da ölen Lord Raymond ise Lord Byron'ın yaşamından esinlenmiştir. Roman yazarın "seçkinler" diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluşunu da dile getirir. Shelley günlüğünde "son insan"dan "alter ego'm ikinci benliğim yoldaşlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan yadigâr" olarak söz eder.