Sorunu çözmek ya da hafifletmek hepimizin temel arnacıydı. Ama hiçbir zaman yemek sorunu çözümlenmedi. "Ulusal Kurtuluş Savaşı""Erzak Bulma Mücadelesi"ne dönüştü. Çok sayıda arkadaşım vücutlarında yeterli kalori olmadığı için donarak öldü. Güvenlik riski çok yüksek olan köylere girmek zorunda kalındığından gruplar halinde tasfiyeler yaşandı. Kayıpların yarısı erzak temin etme yolunda verildi. Karnını doyurma uğruna köye inip tasfiye olan gruplar oldu. Ölüm rahatlıkla göze alınıyordu. Çünkü açlık daha beterdi. "Şehitlik" aç kalıp sürünmeye tercih ediliyordu. Beynimiz kimyasal hap ya da ideolojinin etkisiyle değil açlıkla dumura uğradı. Bizi ölüme götüren cesaret açlık korkusunu kendisiydi. Açlık ölüm dahil türlü riski sı ölri'le..k yaşamaktan d dı. lçinde lerce acı çeşidi h öldı bir deyimle açlık d;ldik yani ter Bilinçli ve denge i besI nmeden uzak ye iğinden içtiğinden tat alamayan bütün tatları unutturan çiğneme yerine yutan sofraya oturma yerine ayakta atıştıran; a"'et edilmeden sofraya oturan öküz ya da maymun oburluğuyla yiyen ağız dolusu ve hızlı hızlı yiyen yerken fışırdayan şapırdayan; kah çatal bıçağı kah parmaklarını yalayan yemeğirrfazlasını seçerek önüne çeken tabağını tepe tepe dolduran bir sofra "adabı" gelişti. Çayıra salınan sürünün leşe saldıran aç kurtların yeme tarzı...