Birbirine taban tabana zıt bu iki kavramı ustalıkla işleyen kitap kahramanlarına şu soruyu sorduruyor sık sık; aldatmak aşkın katili midir yoksa aşkı yeni baştan yazdıran bir olgu mu? Hef zaman aldatan mı suçludur hayatta? Peki kişiyi aldatmaya iten sebepleri yaratan aldatılanın ta kendisi değil midir çok zaman? Tarih boyunca bu soruların yanıtını bulmaya çalışmıştır insanoğlu. Aşkın kutsallığına sürülen kara bir leke olarak görülen 'aldatma' aynı zamanda en büyük günahlardan biri olarak yer bulmuştur; tüm dinlerde ve tüm kitaplarda. Ama ne olursa olsun insan; ne âşık olmaktan vazgeçirebilmiştir günahkâr ruhunu ne de aldatmaktan... Soyut bir kavram olarak karşımıza çıkan 'aşk'ın aksine gerçekliğini bir tokat gibi yüzümüze vurur aldatmak... Masanın üzerinde unutulan bir parça peynir gibi gün geçtikçe bozulan yozlaşan küflenen toplumsal değerlere en somut örnektir aldatmak... Ve görmezden gelmeye çabalasak da hayatın acımasız bir gerçeği haline gelmiş aşkı mağlup etmiştir aldatmak... Bunu bir kez daha dile getirmek ve bireye 'Neden yapıyorum?' sorusunu tekrar tekrar sordurmak için yazılmıştır; "Aldattığım Gün Öldüm"... Ve her şeye inat aşkı bulmak yaşamak yaşatmak korumak ve aşka sahip çıkmak adına bir kılavuz olması için yazılmıştır; "Aldattığım Gün Öldüm"...