"... İlk kez o odada karşılaşmıştık seninle. İlk kez orada artık yalnızca sen ve ben idik. Ve orası senin için de sığınaktı. Biliyordum. Yalnız sen benim bildiğimi bilmiyordun. Tıpkı öteki bilmediklerin gibi. Sence yaklaşılmaz bir yanım vardı. Beni 'soylu' bulurdun. Hep sanıldığı gibi. Yakıştırma soyluların sapık çekiciliğine sen de kapılmıştın. Çöküşlerin görkeminden etkilenenlerdendin. Oysa görkem yoktu. Soyluluk yoktu. Kimi zaman eskinin artıklarından kendilerine maskeler biçenlerin arasından biri çıkar salt kendi yüzünü maske diye taşıyarak birkaç kuşağın birden çarpıklığını ve sapkınlığını üstlenir. Böylece de bir çöküşün görkemini değil ama kişilik yoksunu bir bitişin kirli alacasını sergiler..."