Dünde kalan ve artık mâlûmun olan her şey bir zamanlar kendisini merak edip durduğun bir meçhuldü. Adına "gelecek" diyordun. Bekledin geldi gördün. Bazen çok zorlayan sıkıntılar bazen ferahlatan sevinçler olarak teşrif etti. Adı her ne kadar geçmiş ise de tecrübe ettiğin kadarıyla anladın ki geçmiş geçmez. Ateşiyle kalmasa közüyle kalır. Közüyle kalmasa tozuyla kalır. Tozuyla kalmasa iziyle kalır. Mâdem böyledir sızlanmanın hiç gereği yoktur. İnsan bazen çok bunalıp sadece ölmek ister. Gâyet iyi biliyorsun ki bu bir çeşit kaçıştır; fakat ölünce kurtulacağını sanıp yanılma! Geçmiş bu! Memnûn olmaz ve memnûn etmezsen hatta bir de gelir âhirette rahat ettirmedin diye yakana yapışır. Mâzî sana bezm-i ezelden alışıktır. Say ki mâzî bırakamayacak kadar sana âşıktır. Sen onunla bir bütünsün. Say ki yanıp yanıp tükenmeyen tütünsün. Avuçlarının içine yazılmış alnının orta yerine kazınmış yazıdan râzı ol. Payına mahzunluk düşmüşse elbette ağlayacaksın kim ne diyebilir!? Lâkin ağlarken isyan etme şükret. Payına sevinç düşmüşse elbette güleceksin; lâkin tevâzû ve şükürle tebessüm et! İnsansın işte. Bir yandan hür ve dimdik dolaşırken diğer yandan daracık bir hücre içinde bükülüp kalmış çileye râm olmuşsan ne çâre?! Zâten itirazınla hiçbir şey değişecek değil. Ne yaparsan yap imtihan terk edip gidecek değil. Olan oldu. Hem aynaya bir bak gözlerinde buğu nasıl da güzel durdu... Ve nasıl da yakıştı bakışlarına acılarla gelen derinlik... Hadi şikâyet etme de artık duâya dur. Zaman âhir zaman! Su zannettiğin ateş ateş sandığın sudur. Rüyâ âleminde belki kederlenirsin; ama duâ et hakîkat diyârında elem yanına bile gelmesin. Ney gibi içli tambur gibi olgun duâ et ki iki cihânda cennete giresin... Ve hadi! Üşenme de kalk. Başka zamanlarda nasıl içtiğine karışmam; fakat bu kitaba başlamadan evvel şöyle orta şekerli salâvatlı bir fincan kahve pişir. Sevgiden başka her duyguyu uyut. Hânende beyninde gönlünde tam bir sükût... Önce "bismillah" de sonra oku oku oku...
(A) klet
(Ş) ükret
(K) urtul da aşkın
AŞK olsun