Aysel Kızıltaş'ın öyküleri ile tanışmaya daha başlarken yinelemek gerek ki her öyküden sonra geri dönüp özenle seçtiği ve her öykünün başına oturttuğu sanki konuya yabancı özdeyişlere bir kere daha bakmak gerek. Yaşanan yerellik bir anda evrenselleşiyor ve olay doğanın bütünlüğünün ayrılmaz bir parçası oluyor. Yazarın bir diğer naif ustalığı da işte burada.
Öykülerinin odak noktasına güçlü ve değişik bir yoğunlaşışı var yazarın. Sanki bu kitaptaki tüm öyküler birer film kesiti değil de elleri ve ayakları durmaksızın kıpırdayan fotoğraflar gibi. Nasıl yazdığını daha ilk öyküsü "Asena Çay Bahçesi"nde en güzel kendisi anlatıyor. Hemen bütün öykülerinin ana fikri 'mutluluk'. En hüzünlü anlarda ve mekanlarda bile 'gizemli bir mutluluk'.
Hayat akıyor...Belki rastlantı belki bilinçli belki de kader tarihe ışık tutsun diye. Bu kitaptaki öykülerin hemen hepsi istesek de bir daha yaşayamayacağımız sergüzeştleri anlatıyor.
Aysel Kızıltaş bunca zaman kendisini okurlarından saklamakla
düş dünyasına ve edebiyata haksızlık etmiş.