Bu dünyada bazı insanlar hayatı cehenneme çevirmek için var; bir işi ortaya çıkarmak için değil de tam tersine engellemek için harcadıkları enerji çok daha güçlü ve yoğun. Ben bunun nedenini onların bilinçaltına bağlıyorum. Kendi uğradıkları haksızlıkların daha beterini başkalarına yaparak mutlu oluyorlar.
Bu kitabı gerçekleştirmeme vesile olan iki kişi Bilge Karasu ve Füsun Akatlı'yı saygıyla anıyorum. "Güney" adlı metni onlara adadığımı hemen fark edeceksiniz. Diğer metinlerin de en az "Güney" kadar ilgiyle karşılanacağına inanıyorum.
Sancar Seçkiner.
"Sesini çıkarmadan saatlerce araba kullandı. Dünyanın en önemli işini o yapıyormuş gibi bir ruh hali içindeydi. Belirgin bir mutluluk okunuyordu yüzünden. Ayağını gaza dayamış Greenford'da taksi sürücülüğü yapar havasında hafif sağa kapıya yaslanmış öylesine uyumlu ve dingin yolla akıp gidiyordu. Hedefinde tam Cirrostratüs bulutlarının odak noktası vardı. Diğerleri arka koltukta sıkışıp kalmıştı. Aracın tek kişilik sürücü koltuğu görev değişimine açık bir teşvik konfora ulaşmak içinse ciddi bir çekim kaynağıydı. Oturan bir daha kalkmak istemeyebilirdi. Sürüş yorgunluğunu aşmak için belirlenen zaman çizelgeleri yol güvenliğinin en elle tutulur dayanaklarından biriydi. Yakıt bitmeyecek olsa ihtiyaç gidermenin bir gereksinim olduğu düşünülmeyecekti. Yaşlılık dönemleri için yaşamı kolaylaştırıcı ürünler vardır. Belli ki o tür kolaylıklar bu yolculuk için gerekli olmuştu. İnsan yaşlanınca beyin ilk gelişim dönemine doğru hızlı bir yolculuğa çıkar. Bilgi azalır yorumlama yeteneği yiter. Tatlı gıdalara tutkulu bir düşkünlük başlar. Bilim insanları düşünme ve anlama kapasitesinin kırkbeş yaşından itibaren azalmaya yüz tuttuğunu saptamışlar. Ölçüsüz inatçılık onda genç görünüşüne rağmen bu tür yaşlılık belirtilerini sezinletiyordu. Bu inat ona kesin olarak varış noktasına kadar durmadan arabayı sürdürtebilirdi. Temel gereksinimlere basit çözümler üretilebiliyordu da aracın yakıtının bitmesine ne yazık ki engel olunamıyordu. Garip bir ön yargı davranışlarında belirleyici olmuştu. Mutlu görünüşüne dayalı bir özgüven diye düşündük bir süre. Belki de doğası öyleydi. Onu fazla tanımıyorduk. Sadece davranış ve mimiklerinden anlamaya çalışıyorduk. Yetersiz gözlemlerimiz onu sert inatçı ve çok az konuşan bir kişi olarak çözümlüyordu. Yaşamını salt eylemle belirlenmiş bir kahraman havasındaydı. Jöleli diken diken kısa saçlarının önünde beyaz bir perçem vardı. Daha çok Aki Kaurismaki'nin filmlerinde rastladığımız bu dünyadan kopuk kahramanları çağrıştırıyordu. Peşine takacak birilerini bulmuş olması onun dış görüntüsünün verdiği olumsuz özelliklerinin ötesinde bazı sıradışı yeteneklerinin olduğunu kabul etmeyi gerektiriyordu. Birbirlerini çözümleme ve yorumlama biçimi Güney'i aynı zamanda ulaşılması zor bir hedef olarak da önlerine koymuştu."