Mario Levi bu romanında yeni bir tat yolculuğuna çıkıyor. Bir tarihin izini sürme çabası bu aynı zamanda. Yolculuğun ruhunda 15. yüzyılda İberia'dan Osmanlı topraklarına göç eden atalarının kuşaktan kuşağa aktararak yaşattığı ve bugünlere kadar getirdikleri yemeklerin bıraktıkları ve hatırlattıkları var. Yemeklerin tariflerini de vermekten çekinmiyor yazar. Çünkü bu yemekleri defalarca yapmış sevdikleriyle paylaşmış. Babaannesinden öğrendiklerinden sonra. Üstelik şimdi yeni yorumlarını da katıyor. Burada da rehberi Osmanlı mutfağının derinlikleri.Ancak bu kitap bir yemek kitabı değil.
Karşımıza çıkan aile albümleri ve bu albümlerin hatırlattıkları. Hikâyeler anılar ve efsaneler hem hüzünlü hem de mizahi bir üslupla anlatılıyor. Tıpkı hayatın kendisi gibi. Bu kimilerine göre yemekler üzerine bir roman bir başka deyişle anılarla derinleşen bir yemek romanı kimilerine göre bir aşk hikâyesi kimilerine göre de bir dönemin tanıklığı. Doğrusunu söylemek gerekirse de bunların hepsi.