"Kendimi kalın camlı kirli dolayısıyla bulanık eski bir vagon penceresine benzetiyorum. Yıllar boyu sürmüş yolculuklardan sonra enikonu yorgun düşmüş bir pencere!
Üstüne nice görüntüler ışıklı kentler ve onların gölgeleri düşmüş bir aydınlık düzlem! Birden ani bir biçimde parçalanıyor sanki bir yere çarpıyor ya da bir şeyler ona çarpmakta. Sonra geride en ufak bir iz bırakmadan yok oluyor. Arkasında hiçbir parça hiçbir leke hiçbir anı kalmıyor. Tüm varlık ortadan kalkıyor yok oluyor buharlaşıyor."
Uğur Kökden 1971 ve 1980 darbelerini izleyen tutukluluklarını dışarıya taşıdığı günlükleri 12 Mart Günleri ve Uzun Gecenin Tutsakları'ndan sonra Tedirgin Zamanlar'da ülke yaşamındaki bu iki keskin kırılmanın öncesi sonrası ve arasındaki günleri aktarıyor. 1966-88 yıllarını kapsayan bu günlükler çağının sorunlarına ve ülkesinde olup bitenlere duyarlı bir aydının bir döneme tanıklığı.