İnsan müşahhasları karşısında ruh "Size ondan çok az şey verilmiştir." ayetinin de tasdikiyle ne kadar uçucu ne kadar kaçıcıdır... Ruhun insan idraki tarafından zaptı havayı çekiç ile yontmak ve ortaya en katı müşahhas halinde heykel çıkartmak gibi bir şeydir... Peki ya; müşahhas olanın (insan-eşya-hadise) ruhi muhtevası?.. İnsan ruhu karşısında acziyet belirten insan dimağı insanın ruhi muhtevası karşısında yetkin bir hamle edinir ve havayı bulutlar içerisinde zapt edip onu yağmurlara inkılap ettirmek gibi bir imkana erişir...
Maddenin manaya meftunluğu bir çam kozalağı şeklindeki etin-kanın (kalp) en derin görünmezlerle bir üst ilintiye ram oluşuysa eğer (aşk) MUHSİN YAZICIOĞLU'nun uğrunda hayatını harcadığı aşkı ne idi?..
MUHSİN YAZICIOĞLU'nun sıcak siması ve derin gözlerinde tekerleme türünden bütün kutsalcıklar (!) bir yana- ancak idraklilerce erişilebilecek davası ne idi?..
Ubeydullah Ahrar Hazretleri kendisinden tasarruf olunmak isteyen müridine işin zorluğunu ihtar eder ve şöyle der: " Senin istediğin tasarruf odur ki; ya ben sen olacağım ya da sen ben olacaksın!"
Sokrates'i insanlığa takdim eden tecessüs öğrencisi Platon'un onun ağzından tüm dünyaya konuşma becerisiydi...
"BAŞKAN DEDİ Kİ..." yerinde durmaz ruhi muhteva moleküllerini yağmur sağanaklarına döndürme derdinde...
"BAŞKAN DEDİ Kİ..." MUHSİN YAZICIOĞLU'nun kaba akıllılarca idrak edilemez davasını tasvir derdinde...
"BAŞKAN DEDİ Kİ..." MUHSİN YAZICIOĞLU'nun aşkını aşkın mücerret fırçalarında toplamak ve onu fikrin en müşahhas tuvalinde resmetmek derdinde...
"BAŞKAN DEDİ Kİ..." MUHSİN YAZICIOĞLU'nu fikrinin pırlanta taşını gediğine oturtarak O'nu oldurmak O'nu oldururken de icabında O olmak derdinde...