"Milletimiz yeryüzünde hükümranken dini dili ırkı ne olursa olsun bütün insanlık can ve mal emniyetini namus kutsiyetini din ve vicdan hürriyetıni doya doya yaşamış; dahilî ve haricî bir takım sinsî oyunlarla dünya hakimiyetini kaybettikten sonra ise insanlığın ama özellikle de Türk-İslam dünyasının yüzü kaç asırdır hiç gülmemiş bu coğrafyada ne can ve mal emniyetinden ne namus kutsiyetinden ve ne de din ve vicdan hürriyetinden bahsetmek neredeyse imkansız olmuştur. Bu en temel hak ve hürriyetleri bütün insanlığın tekrar doya doya yaşaması için milletimizin dünya hakimiyetinin yeniden tahakkuku şarttır."
Çeyrek yüzyıldır hemen her fırsatta dile getirdiği bu tarihî tespitleriyle Muhterem Üstadım hem milletimizin sahip olduğu yüceliğe dikkat çekmiş hem de millî duruştan -bir başka ifadeyle milliyetçilikten- neyi anlayıp neyi kastettiğini de apaçık ortaya koymuştur.
Ne hazin bir hâldir ki bütün bu hakikatlere rağmen milletimiz son zamanlarda ne inanç ve ne de ahlak anlayışı açısından kendisiyle hiçbir ortak yanı olmayan milletlere yama yapılmaya çalışılmaktadır. Parçası olmak uğruna nice tavizler verdiğimiz bu milletlerin bizi her fırsatta "öteki" ilan edip hiçbir zaman kendinden biri kabul etmemesine rağmen bunca ısrarı anlamak cidden mümkün değildir.
Yukarıda sıraladığım en temel hak ve hürriyetleri hiçbir ayrım yapmadan bütün insanlığa asırlarca doya doya yaşatan milletimizin "soykırım" gibi büyük iftiraya maruz kalması hele de bu iftirayı kendi dindaşını "mezhebi farklı" diye yüzyıllar süren savaşlarla acımadan öldürenlerin atyor olması ve medenî kabul edilen Avrupa'da bu mezhep kavgalarının hâlâ devam ediyor olması düşündürücüdür.
"Biz biz kaldığımız süre içinde Avrupa bizi kabul etmez. Avrupa dinî ve millî değerlerinden kopmuş bir Türkiye istiyor ve bunun için çalışıyor" ve birkaç yıl önce bir Almanya gezisi dönüşü yaptığı ve canlı şahitlerinin aramızda olduğu; "Avrupa çok değil on sene zarfından çökecektir" tespitlerini son gelişmeleri de göz önünde bulundurarak düşündüğümüzde Üstad'ın nasıl bir önsezi ve ileri görüşlülüğe sahip olduğunu daha rahat anlarız.
Üstad'ın bir başka tespiti de şudur: "Dinî bütünlüğümüz millî bütünlüğümüz millî bütünlüğümüz de dinî bütünlüğümüzdür." Bu son derrce haklı tespitin önemini anlamamız için bu iki değeri birbirinden ayıranların tarihte hangi hallere düştüğünü göz önüne getirmemiz yeterli olacaktır. Mesela Macarlar mesela Bulgarlar...
Süfli emellerine ulaşmada milletimizi tek engel görenler bizi biz yapan işte bu iki kavramı hedef seçmiş bunun için de "dinlerarası diyalog" ile milletimizin dinî değerlerini ifsad etmeyi "küreselleşme" adı altında da millî duyarlılığını yok etmeyi amaç edinmişlerdir.