O gece tercümeyi baştan sona okudu. Küçük yaşında dalından koparılarak Mısır yollarına sürüklenen zavallı Şekibe gözlerinin önünden geçti. Mısır'daki gurbeti vatana duyulan hasreti Türkçe'ye duyulan açlığı benliğinde duydu. Çanakkale Savaşlarında İngilizlere esir düşerek Mısır'a götürülen Türk esirlerinin sefaletini Şekibe'nin gözüyle gördü. İnsanlık dışı davranışlara maruz kalan esirlerin çığlığa dönüşen haykırışlarını duyar gibi oldu. Aç sefil hasta yaralı askerlerin bir parça kuru ekmek için dilendiklerini okuyunca insanlığından utandı. Türk esirlerine yardım etmek için çırpınan Şekibe yanı başında belirdi insanlık anıtı oldu. Türk esirlerinden birine doğru gönlü kayan Şekibe'nin aşkına saygı duydu. Vatan hasreti şekil değiştirdi aşk oldu sevda oldu. Vatan aşkı ile sevgiliye duyulan aşk özdeşleşti özdeş oldu. Hangisi yâre duyulan hangisi vatana duyulan aşk olduğu bir birine karıştı. Zaten vatan sevgili sevgili de vatan gibi değil midir?
Şekibe'nin en çetin sınavlardan başarıyla çıkışına en karmaşık sorunlar karşısında bile dimdik duruşuna bizzat şahit oldu. Mısır'da yapacak işi bağlanacak bir bağı kalmayan Şekibe ile birlikte gemiye binip İstanbul'a geldi Asaf Hoca. Yapayalnız bir kadının yıllar sonra döndüğü İstanbul'da kendi ayakları üstünde dimdik duruşunu gururla izledi. Yuva kuruşunu eş oluşunu ana oluşunu yavrularına kol kanat oluşunu saygıyla gururla gördü.