Gözlerimi kıpkızıl alevler gökyüzüne yükselirken açtım. Atpazarı'nın dibindeki Ermeni Mahallesi yanıyordu. Hem de ne yanış!
Evlerin pek çoğu alevler içindeydi. İçinde bulunduğum ev inşa halinde olduğundan içeride aileden kimsecikler yoktu.
Dülger Hasan Usta ile sıvacı Hayri Usta da işlerini bırakmışlar benim gibi dehşet içinde yangını seyrediyorlardı.
Eylül ortalarında olmamıza rağmen yangının hararetinden olacak havada ılık bir yel savruluyordu. Göklere yükselen alevlerin ve dumanın arasından bomboş bir kayalık olan sonraları Altındağ diye anılacak Hıdırlık Tepesi kâh kayboluyor kâh gözüküyordu.
Ermeniler birkaç yıl evvel zorunlu göçe tâbi tutulduklarından yanan evler tümden boşmuş. Herhangi bir taşkınlıkları görülmemiş olan Engürü Ermenilerinin de tehcire tâbi tutulmuş olması insanları üzmüştü lakin Ermenilerin Güney'de ve Doğu'da hayli mazarratlıkları olduğu benim kulağıma bile geldi.