Uzun cümlelerim var. İsterilerim de... Septik hislerim uzayan beklentilerim de... Cesaretimi toplayıp suyun altında kalma sürem de kısaldı. Adıma verdiğim tepkilerim de. Ne oldu ne oldum ne olduğun önemli değil. Önemi dizgiye getiremeyişimiz önemli. Kılıç kalkan kuşanan varsa bir hikmet 'buradan yak'larla çirkefleşen anlar anılar... Yardım et! Bana yardım et! Benim kendimle kendimi birleştirmem lazım... Başak... (22.00 24.02.2010)
Bu son cümle çok etkilemişti Mert?i; "Benim kendimle kendimi birleştirmem lazım!" Başak?la bu kadar derin konuşmak çok hoşuna gidiyordu. Daha yeni yeni mesajlaşıyorlardı. Ama bu kızı yıllardır tanıyor gibiydi. Mesajdaki cümlelerin gizeminde dolanırken ensesine sıcak bir nefes değdi. "Kız senden yardım istiyor işte. Bir el uzatsana belki hayrın dokunur." "Oğlum okuma şu maillerimi. Kaç defa söyleyeceğim sana! Sil şu iğrenç sırıtmayı da yüzünden."
"Ne yapayım çok hoşuma gidiyor sizin çetrefilli cümleleriniz. Beyin jimnastiği yapıyorum." "Sen beynini zorlayacağına önce şu bedenini zorla da kilo ver istersen." "Yok yaaavv... Ben o kadar uğraştım bu yağlarım için kimseciklere vermem. Mutluyum kilolarımla. Ayrıca kızlar hasta bana." "Tabi tabi eminim öyledir. Son kez diyorum bakma benim maillerime açık unutsam da kibar ol biraz saygı duy özelime. Şimdi bir zahmet defol git şuradan!" "Tamam dostumsakin ol. Ayrıca çok da kırıldım. Sana doksanlardan bir şarkı armağan ederek terk ediyorum sahneyi; Aaa ooo kırdın kalbimiiiiii Aaa ooo gel al gönlümüüüüü." "Ziyaaaaa!!!" Mert çok sinirlenmişti her zamanki gibi. Bu ikili çok kavga eden ancak birbirlerine asla düşman olmayan tiplerdendi. Mert alınmıştı Ziya?nın bu kadar basit düşünmesine. Ziya ise abartılacak bir şeyin olmadığına karar vererek her zamanki eğlenceli tavırları ve dünyayı sallamazlığıyla ıslık çala çala uzandı yatağına.
Mert çok seviyordu Ziya?yı. Gerçek bir dosttu onun için ama hayata her zaman ciddiyetsiz yaklaşımı bazen bunaltıyordu Mert?i. İri bir adamdı Ziya bir doksan boylarında tombul ve çok neşeli hayat dolu. Yüzü yuvarlak ve yanakları tam makas almalık. Kendisiyle son derece barışık bir adamdı. Hele bir hayal gücü vardı ki bir hikâye anlattığı an etrafındaki herkesi gülmekten yerlere yatırıyordu. En çok fıstık ezmesini seviyordu. Hatta fıstık ezmesi canavarı sayılabilirdi. Mert?e göre daha vurdumduymaz birisiydi ve kızlarla kısa süreli ilişkiler yaşardı. Duygusallığı ya hiç yoktu ya da bu hallerini saklamayı çok iyi biliyordu. Dediğim gibi çok komik ve daima gülen bir adamdı. Ama Mert?e göre okadar da gülünecek bir tarafı yoktu hayatın. Hatta bu hayatın bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu söylerdi hep. İnsanların hepsinin yalana doğduklarını düşünürdü. Kocaman bir yalana! Mert Ziya?yla aynı yaşta ondan on beş santim daha kısa ve daha zayıftı. Sarışındı. Daha duygusal bir yapısı vardı. Ziya kadar konuşmayan içine kapanık birisiydi. Hatta ergenlik dönemini ailesi dışında neredeyse kimseyle konuşmadan geçirmiş sonraları açılmış bir adamdı. Annesi ve babası öğretmendi. İkisi de Mert?in doktor olmasını istiyor ve bu fikri Mert?in çocukluğundan üniversite sınavına kadar her gün dile getiriyorlardı. Bu baskıcı tutum Mert?i çok yoruyordu. Hem annesi hem babası Mert?in dersleriyle çok ilgiliydi. Ama kendisiyle pek ilgilenmiyorlardı. Onlar aslında hayallerindeki Doktor Mert?i seviyorlardı. Daha öncesi de yaralıyordu. Anne ve babasının çalışan insanlar olması değil de onu unutmaları çok acı vericiydi. Örneğin sürekli evde olması diğer çocuklar gibi sokakta oynayamaması parka gidip kayamaması ya da sallanamaması... Hepsi de Mert?i küçükken bir büyük adam olamaya zorlamıştı. Belki de içine kapanıklığı hep bundandı.
Ziya ve Mert ne kadar zıt karakterde de olsalar ev arkadaşı olmak zorundalardı. Mert güzel sanatlar fakültesi heykel bölümünde okuyordu. Son sınıftaydı. Ziya ise açık öğretimden sosyoloji bölümü okuyordu.