Bana zayıflık olarak görünen kimi zayıflıklarım beni ona; silahsız zırhsız savunmasız hatta çırılçıplak ölüme koşan gözü kara bir savaşçı olarak mı tanıtıyordu? Ona duyduğum sonsuz ihtiyaçla deli gibi çırpınışımı sonu görünmeyen karanlık bir tünelde el yordamıyla yürümeye çalışan sakat bir adamın telaşına benzetiyordu belki de. Beni cesur buluyor oluşunun başka bir açıklaması olamazdı. Kendime onun gözlerin-den bakmak beni korkutmuştu. Belki o da benim adıma endişeleniyordu kim bilir! Önümde beliren karanlık tünelde; sessiz sedasız bir gün olsun şikâyet etmeden yürüyeceğimden ikimiz de emindik. İkimizi de korkutan bu belirsizlik zamanla konuşmaya korktuğu-muz konular arasında yerini alırken o günden sonra bana böyle şeyler hissettirecek ne bir bakış ne de bir ima geçmedi aramızda. Bazen kulakları sağır eden bir sessizlik bazen de hiçbir yerden duyulamayan çığlıklar verecekti hayat bize. Mutluluğu beklemeye başlamak için ilk önce beklemeyi beklemeye başlamak gerekecekti ama biz hiçbir şeye hazır değildik. Karşılıklı sessizlikten zevk alacağımız zamanlarda gelecekti elbet. Yine de çoğu zaman bir türlü gelmeyen uykuyu kimi zaman şarabın soğumasını bazen güneşin doğmasını bazen batmasını bazen de kendimizi bekleyecektik. Çünkü kendinize gelin diyecekti tanrı. Bir yolunu bulup kendimize gidecektik.