Yavaşça gözlerimi açıyorum karanlık hiç olmamışçasına sanki birkaç saat öncesine kadar hiç ağlamamışım gibi. Her şey yerli yerindeymiş gibi uyanıyorum yine işte yine başlıyoruz diyorum; farklı gün sanılan fakat düne göre birkaç saat sonrası olan karmaşaya. Hayat geçirdiğimiz saatlerden günlerden ibaret... Haya-tım bir yağmurdan dolma suydu aslında ve bu suyu inançlarıma göre kalıplara koyuyordum ve dahası her şeye o kalıpların çerçevesinden bakmaya başlıyordum. Yavaş yavaş uyum sağlamaya çalıştıkça topluma içimde kalan sözler kullanamadığım kelimeler insanların yanlış dediği için kapattığım kitaplar ve dahası... İşte böyle asimile olmaya başlıyordu benliğim. Ve bunun farkına vardığımda o kalıptan kurtulmak istiyordum fakat yağ-mur ben istediğimde yağmıyordu ki bir başka kalıba girebileyim. Tıpkı böyle yaptığım hatalardan her ders aldığımda biraz daha farklılaşmaya başladım o kalıba fakat hayat işte tamamen bildiğini okuyordu yine. İstediğimde gerçekleştiremediğim birçok umutsuzluk kaplıyordu bedenimi. İnsanlar yargıladıkça içime atmaya başlıyordum hayatın tüm renklerini dışardan siyah beyaz görünüyorumdur evet fakat içim epey renkli. Hayat buydu işte kendi oyununu yaratıp milyonlarca kez kaybetmek içten içe; ve de kaybederken her şeyin yerli yerin-de durması kimsenin görmemesi her şeyi içten içe yaşamak.
İşte bu kitap sadece içimdeki renkten yana bir itiraftır hiçbir zaman dilimin varmadığı oysa içimde milyonlarca yaşattığım duyguların benden yana tek bir itirafı.