Büyüklerimizin "küçük ay" dedikleri Şubat acılarımızı tazeleyerek yeni ayrılıklar yaşatarak bizleri mahzun garip ve dağınık duygular içinde bırakıp gitti. Bizim yaşımızda olup hayatın olağan akışıyla ömürlerini tamamlama şansı bulabilecekler için zaman çok çabuk ilerliyor. Önümüzde olan geride bıraktığımızın yarısı bile değil artık. Kadir DURSUN'un objektif değerlendirmesiyle "bastonsuz son on yıla" girmek üzereyiz. Türkçesi yaşlanıyoruz. Bu teşhisin fiziksel bir görünümün doğrulanması ya da düşünsel bir irdelemenin pratikteki açmazı olarak kabullenilmesi -hiç kuşku yok ki- değer yargılarınızla doğrudan bağlantılıdır. Ömür ne kadar yaşandığıyla ölçülebildiği gibi yaşanılana neler sığdırıldığıyla da anlamlandırılabilir.
Bilirsiniz şubat ayı cemrenin yolculuğa başladığı aydır aynı zamanda. İlk olarak havaya (19-20 Şubat) ikinci olarak suya (26-27 Şubat) üçüncü olarak da ( 5-6 Mart) toprağa düştüğüne inanılır. Bilimsel olarak ısınma sıralaması toprak-hava-su şeklindedir. Bence mesele sıralamada değildir. Mesele cemrenin yüreğinize düşüp düşmediğindedir.