Seni 'öyle uzaktan sevmeyi' öğrendim senin yokluğunda. Ahh sevgilim güldüm evet ve yaşadım da sensiz; ama n'olur bil ki her nefeste kendime kıza kıza; her gülüşün ardından kınayarak kendimi... Seni bir kehribar ok ucu gibi sapladım göğsüme bir güldüysem inan bin ağlattım kendimi arkasından; bunaltan boğuk sensiz gecelerde... Yine sevdim seni hep sevdim seni çok sevdim seni... Sevdim tek seni sevdim ilk seni sevdim son seni... Sevdim öyle uzaktan seni...
Oysa yalan yok kızdım da bazı bazı ben sana... Sevmeyeceğim diye yemin bile ettim... Resimlerini sildim mektuplarını yırttım aynalarda seni seviyor diye gözlerimin içine bakıp kendi kendime hakaret ettim... Sevgilim ben seni yitirdiğimde; mahalledeki oyun arkadaşımı kuytularda öpüştüğüm ilk aşkımı zor günler için sırtına yaslandığım ve aslında tek aşkım olduğunu yaşadıkça daha iyi anladığım hayat arkadaşımı gökyüzünün en tepesinden yeryüzünün en derinine ken-dimizi paraşütsüz bıraktığımız ateşli tutkudaşımı da kaybettim...
Sonra baktım ki sevgilim ne kadar söylesem az kalacak baktım ki çaresizlik yakamı bırakmayacak; sığındım o dev şairlerin dev yüreklilerin dokumuş oldukları o dev mısralara ve dedim ki 'hayır başka türlüsü olmayacak sensiz asla olmayacak olamayacak...'
Döndüm dolaştım; kendim kendime dolandım karmakarışık ip yumakları gibi; sıkı sıkıya sarılmış bir hücrenin en köşesinde yere atılmış tehlikeli bir suçlu gibi bir örümceğin ağında ölümü bekleyen eli kolu bağlı bir kurban gibi; en koyu anında gecenin damıtılmış bir çaresizliğe acı bir mecburiyete boyun eğdim sevgilim...
Milyon yıl gün görmeden güneş görmeden toprağın altında sıkışıp kalan şeyler gibi; sıkıştım sensizliğin ve dayanılmaz hasretinin altında; başkalaştım sevgilim ben de seni özleye özleye başkalaştım; kendim de dâhil herkese her şeye yabancılaştım...