Geniş bir coğrafyada yaşayan Türkler tarihin en eski çağlarından beri dünya medeniyetine katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Köğmen dağlarının kuzey eteklerinde Türkçe adı Kem olan Yenisey vadisinde Tagar bölgesinde kalıntılarına rastlanan ve M.Ö. VII. yüzyıla tarihlenen ve Tagar adıyla isimlendirilen kültürün en eski Türklere ait olduğu kabul edilmektedir. Tagar kültürü Karasuk kültürü denilen ve M.Ö. II. bine kadar uzanan aynı yörede gelişmiş eski bir kültüre dayanmaktadır.
Tagar kültürünün tesirleri Göktürk kitabelerinde "Ötüken Yış" olarak isimlendirilen Han-gay dağları silsilesi ve Orkun ırmağı kıyılarındaki "Yassı Taşlar" kültürüne ve Çin'in kuzey sınırına Ordos (Ordular) bölgesine Türkçe adı "Yaşıl Ögüz" olan Hoang-ho (Sarı Su) nehrine kadar uzanmakta idi. Doğuda Türklerin yoğun olarak yaşadıkları sahaların sonunda Sarı Deniz'e doğru Tunguzlar; onların güneyinde Çinliler ve Tibetliler ile karışık olarak yine porto-Türkler ve Türkler yaşıyordu. Çinlilerin Chou adını verdiği Türk olması muhtemel bir boy bugünkü Çin'in kuzeyinde bir devlet kurmuştu (M.Ö. 1050-249).
Tagar kültürü batıda Türkçe adı "Altın Yış" olan Altay bölgesi ve Altay'ın Mayemir kültürü bölgesine ve buradan Kama ve İtil ırmakları kıyılarına ve Hazar Denizi'ne uzanıyordu. Türk boylarının yayılma bölgesinin batısında İranlılarla karışık olarak yaşayan Türkler ve doğusundaki kavimlerle ilgili olan Saka (İskit) göçebeleri bulunuyordu.
Tagar kültürünün yayıldığı geniş bölgelerde Çin tarihlerinde adı Tegreg veya Tölis olarak geçen Kagnılı (Kanglı) Türkleri yaşadığı için Tagar kültürü onlara atfedilmektedir. Tegref kelimesinin (tekerlek mânâsına) bugün "kağnı" dediğimiz büyük tekerlekli arabaların adı olduğu sanılmaktadır. Tegreg (Kanglı) Türkleri kubbeli ve künbed biçiminde olan çadırlarını kağnı üzerine kurar ve öyle göç ederlerdi.
Merkezî Asya'da Güney Sibirya ve Altaylar'da oluşumunu tamamlayan en eski Türk boylarından biri olan Kırgızların Türk kültür tarihinde önemli bir yeri vardır. Elimizdeki bu kitap yeryüzünde yaşayan Türklerin önemli bir bölümünü oluşturan Kırgızların Millî Giysileri'nin tarihini gelecek nesillere aktaran değerli bir eser olacaktır. Bununla aynı zamanda muhtelif sebeplerle birbirinden ayrılmış veya birbirini unutmuş ancak aynı dili aynı tarihi ve aynı kültürü paylaşan Türk kavimlerinin birbirini yeniden tanıması ve birbiriyle kaynaşması da sağlanacak ve bugün herbiri ayrı birer devlet olan Türk Cumhuriyetleri'nin halkları tarihi çok eskilere dayanan ortak bir kültürün varisleri olduklarını hayretle ve hayranlıkla göreceklerdir.
Diğer Türk uluslarının kültür değerlerini tanıtacak eserleri de en kısa zamanda görme temennisiyle bu eserin hazırlanmasında emeği geçenleri kutluyorum.
Yusuf HALAÇOĞLU