(...)
Bu kar ışığının aydınlattığı gecede şimdi yuvası dağıtılmış bir serçe olarak durmaktayım ömrümün penceresinde... Pencerenin pervazında ihanet ettiğim ve ihanetine uğradığım kadınların sureti...
Ay ışığıyla aydınlanan odasında saçlarını taramakta çocukluk sevgilim... Bense onun suretini aramaktayım kaç yaşından beri...
Bir de kendimi...
Ve hayatım ömrümü seyrettiğim bir nehir olarak akmakta hayatımdan... Nehirler ve uçurum da yok sayılırsa ömrümden...
Sahi kaç yaşında bir çocuğum ben şimdi...
Günümüzün önde gelen usta şairlerinden Refik Durbaş'ın son kitabı 'Bağışla Ziyanımı' kelimelere ve hayata sadık okurlara içten bir şiir şöleni sunuyor. İlk şiirini 1962 yılında yayımlayan şairin bu son kitabı Türk şiirinin yarım asırdır aldığı yolu yakından görmek isteyenler için de bulunmaz bir eser kıymetinde. Durbaş'ın şiirlerinde gündelik hayatımızı kuşatan pek çok sözcükle yeniden tanışıyoruz. Toprağa göğe çocuklara uçurtmalara aşka yalnızlığa ve ille de kedere doğru gürül gürül akan dizeler eşlik ediyor bize. Öyle içten öyle serin ve insandan yana.
Kitapta 1970'li yıllarda yazılmış şiirler de yer alıyor. '70'li yılların 'ünlü kişileri' etrafında yazılmış her biri güçlü bir ruhsal portreye dönüşmüş çarpıcı iğneleyici şiirler. Durbaş bir bakıma biz okurları yürüdüğü yol üzerinde rastladığı unutamadığı güzelliklerle tanışmaya anılarıyla arkadaş olmaya çağırıyor. İçten yalın ve vefalı bir dilin şiire taşıdığı anılar. Sonra ağaçlar meydanlarda parklarda 'göğ ekini biçmiş' gibi cümlemizden kopartılan çocuklar gençler soluk alıyor onun şiirlerinde. Sokağı anlatırken ev içlerini de hatırda tutan; göğe bakarken toprağa sinmiş kederi unutmayan hayatın her iki ucuna aynı anda dokunan insanı farklı mekânlar içinde işleyen görünür kılan şiirlerden oluşuyor Bağışla Ziyanımı. Toprağa insana umuda kayıtsız kalmayan içli bir türkü tadı kalıyor bizlerde. Hayatı şiirle iç içe geçmiş hayatı şiirini doğrulayan bir şairin dünyaya karşı konuştukları kalıyor bizlerde.