Türk milletinin maddi ve manevi değerlerini somut bir şekilde yansıtan Dede Korkut Kitabı ortaya çıkarıldığı ilk günden itibaren büyük ilgi görmüş gerek dil ve edebiyat gerekse tarihi konularda araştırmacılara kaynaklık etmiş bir eserdir. Kitapta yer alan on iki anlatı yalnızca olayları değil Oğuz Türklerinin o dönemki (IX-XI. yüzyıl) yaşam şekillerini ve dünya görüşlerini de içermektedir. Bu doğrultuda kitaptaki anlatılarda işlenen olaylar aracılığıyla Türk toplumunun sosyal kültürel dinsel ve iktisadi yapısı siyasal ilişkileri gündelik hayatı ve çeşitli durum ya da olaylar karşısındaki tutumları gözler önüne serilir. Kitabın bu kompozit yapısı doğal olarak birçok Türk ve yabancı araştırmacı ve bilim insanının ilgisini çekmiştir. Yapılan her çalışma Dede Korkut Kitabı'nın farklı bir yönünü dikkatlere sunarken yapılacak yeni çalışmalara da kapı aralamış ve ışık tutmuştur.
Eserin Kilisli Rifat (Bilge) tarafından 1916 yılında yapılan ilk neşri eser hakkında yapılan bir dizi çalışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu konuda Fuad Köprülü Abdülkadir İnan Pertev Naili Boratav Hüseyin Namık Orkun ve Ziya Gökalp'ın çalışmaları önemli bir yere sahiptir. Özellikle Ziya Gökalp'ın Dede Korkut anlatılarından bazılarını nazma çekerek yayımlaması bu anlatıların halka ulaşması hususunda kayda değer bir gelişmedir. Devam eden süreçte bir başvuru eseri hâline gelen Dede Korkut Kitabı birçok şair ve yazar tarafından kaleme alınmış veya yeni eserlere ilham kaynağı olmuştur. Yayımlanan eserlerden bazıları dil ve şekil yönünden orijinal metinlerden ayrılırlarken bazıları ise hem dil hem şekil ve hem de içerik bakımından farklılıklar göstermektedirler. Bu farklılıklar anlatıyı ele alan her şair veya yazarın kendi üslup ve düşünce sistemine göre yeni anlatılar meydana getirdiğine işaret etmektedir.