"Garin (Kan içinde açan güller)" romanını kaleme alırken; ilk öğrendiğim "Garin" kelimesi oldu. Anlamını öğrendiğimde yüreğimi göğsümden çıkarmak zorunda kaldım. Zira Garin; Ermenilerin büyük Ermenistan coğrafyasında Erzurum'u başkent yapma hayali anlamına geliyordu. Yüreğimi göğsümden çıkarmasaydım Ermeni provakatörlerin dayanılmaz işkenceleri ve akılları durduracak hunharca cinayetleri karşısında eminim ki vicdanım kalemime prangalar vururdu.
Savaşta ve barışta Türk halkı hiçbir zaman vicdanını ve duygusallığını bir köşede unutmadı. Dünyada değerini yitiren merhameti elden bırakmadı. Bulunduğu her ortamda sevdi sevildi bağışladı ve hoşgörülü oldu.
Garin belgelere dayanan gerçek bir hayat hikayesidir. Bu roman Erzurumlu Resul bey'in hikayesidir. Kendi konağında çoluk çocuk kadın ve yaşlılardan 300 Türk'ün diri diri yakılmasından sonra ayakta kalabilmenin hazin hikayesidir.
Romanda kahramanımız İstiklal Harbi gibi bir savaşa rağmen; dillerden düşmeyecek bir aşk öyküsü yaşadı. Sevgiyi tanıyan herkese ibretle nazar edilecek bir efsane oldu onun aşkı... Buna rağmen sevdasını sinesine çekti ve büyük bir özveri içerisinde vatan aşkını öncelikli gördü.
ÇÜNKÜ VATANSIZ AŞKLARIN HAYALİ HÜSRANDI