"Kalemini serbest bırak" cümlesi ile başladı her şey sanırım. Bir öğretmenim ilk karalamalarımı ona gösterdiğim zamanlarda söylemişti bu cümleyi bana.
Hiçbir zaman kalemimi serbest bırakmayı öğrenemedim belki; ama hayallerimi serbest bırakmayı öğreniyorum galiba yavaş yavaş. Dahası; serbest bıraktıkça serbest kaldığımı da fark ediyorum her yeni adımımda. Gerçek özgürlüğün kendi kelepçelerini kendin seçmek olduğunu fark ediyorum bir anlamda.
Ben hayalleri seçtim kendime kelepçe olarak. Ve onları kağıtlara tuşlara bulabildiğim her yere dökmeyi. Elimden geldiğince çok yaratmayı seçtim ve onları çocuğum gibi görerek büyütmeyi.
Çocuklarımı ve bir o kadar da çocukluğu seçtim.
İşte bu kitap da yaratılarımın çocuklarımın doğum haykırışları. Her dizede her kelimede onların varoluşa tutunma çabalarının tınıları gizli; her birimizin derinlerinden tanıdık o çabaların. Belki de kendilerinin de aslında bizden çok farklı olmadığının basit bir göstergesi olan bu tanışıklık.
Dilerim bu tınılar bu çabalar; sizlerin de derinlerindeki tutunuşlar ile aynı ritmi yakalayabilir. Çünkü başka türlü ne anlayış mümkün kalır geride ne de ahenk.
İyi okumalar!