Fransa Kralı XIV. Louis adına Anadolu'yu keşfe gelen Paul Lucas Kapadokya'yı ziyaret ettikten sonra 1720'lerde yazdığı anılarında Kapadokya'dan "Bildiğim tek şey Avrupa'da bundan daha tuhaf daha esrarlı bir anıt bulunmadığı..." sözleri ile bahsederken kendisinden 150 yıl sonra bölgeye gelen Charles Texier de"Dünyanın hiçbir yerinde böylesine sürekli ve düşsel bir tabi olayın varlığını duymadım." diyerek gördükleri karşısında duyduğu hayranlığı anlatıyordu.
Varoluşu milyon yıllar öncesine dayanan Kapadokya'nın Avrupa tarafından keşfedilmesi XVIII. yüzyılda olmuştur. Bölge 6 Aralık 1985'te UNESCO tarafından Dünya'nın olağanüstü güzellikte doğal ve kültürel yerlerinden biri olarak kabul edilmiş ve 24 Kasım 1986'da Ulusal Park olarak korunmaya alınmıştır. Kapadokya'nın dinler tarihi açısından taşıdığı önem ile kültürel kendine has jeolojik oluşumları ile de doğal bir miras niteliğiyle çift yönlü olarak Dünya Miras Listesi'nde yer alması bölgenin yeryüzünde eşi bulunmazlığının kanıtı niteliğindedir.
İngilizce olarak hazırladığımız bu kitabımızda yerli ve yabancıların her geçen gün daha çok ilgisini çeken Kapadokya Bölgesi'ni geniş bir açı ile incelemeye çalıştık. Başta Nevşehir olmak üzere Niğde Aksaray ve Kayseri illeri sınırlarındaki peribacaları yeraltı şehirleri kiliseler diğer tarihi yapılar ve bölgeye has güvercinlikleri mümkün olduğu kadar detaylı aktaralım istedik. Kapadokya'nın tarih boyunca nelere sahne olduğunun Hristiyanlığın ilk dönemlerinde oynadığı rolün ve manastır hayatının bölgeyi tanımak ve hissedebilmek için son derece önemli olduğunu düşünerek bu konulara da kitabımızda ayrıntılı olarak yer verdik.