Genç bir yazarın ilk öyküleri bu topraklarda süregiden toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı kıyımları açığa çıkaracak seslere dâhil oluyor!
Türkiyeli feminizmin görünür kılmaya çalıştığı ölçüsüz bir acımasızlıkla yaşanan her kıyım gibi bu topraklarda kimi genç erkek bedenleri aynı ölçüsüz kıyıma kurban gitmiş ve gitmekte... Kimi erkek bedenleri sessizce kıyılarak çere çöpe karışmış ve karışmakta... Bunun toplumsal utancının ancak bu tür hikâyeleri dinlediğimizde hatırlıyoruz. Aksi halde acımasız gündelik hayatın çarkına takılıp dönüyoruz "normal" diye dayatılanın içinde... Ve o "normal"in içinde sanıyoruz ki tüm erkekler özgürler özgürleşmişler... Çünkü erkekler! Ya da ekonomik sıkıntısı olmayan evli-çocuklu kadınları sorunsuz sayıyoruz. Çünkü ağır ir şiddete maruz değiller diye düşünüyoruz....
Oysa bizi haince bir gaflete sürükleyen zamana yenilmemek için...
Bedenler üzerindeki tüm ataerkil ve cinsiyetçi kurgu odaklı acımasız tasarruflara karşı en iyi barış elçilerinden biri olan edebiyatta bu tür öykülere daha çok yer açma zamanı.