Yüreğimde birikenleri seyrediyorum o buğusu hiç silinmeyen camda. Sonra perdeleri açılmayan evler geliyor aklıma. Durup dururken kendine kapanan bir kadın... Vurulan bir adam!.. Yoksa başını alıp gitmek olabilir mi bir gölge? Ya o küllerini ateşe tutan eller. Avuçlarına dolan neydi? İhtimal bile değil vuslat... Gitmek kimine göre bir kırılma kimine göre bir kaçış. Ya da bir uğurlama... Baktığımız resimlerin içinden çıkardığımız anılar çok gerilerde kalan (son) bahar. Acının kollarımıza bıraktığı boşluk. Sonrası sızı!.. Düş kurmayı özleten sevda... Sıyrılıp gidiyorum bir derinlikten. Yüreğim kadar bir gökyüzü.
Ah; o geçmiş ve küller!.. Bir başınalığın yakınmaları. Sesini sesiyle örtmek sevdanın. Tüten bacaların sabah akşam o hiç eksilmeyen umudu bir dumandan mı ibaret? Fotoğrafı çekilen kaç mutluluk bulabiliriz?
Vakit çekildi sulardan... Geç yağan bir yağmurun bulutları taşınıyor göklere. Kapandı tüm kapılar...
Bir şehri güvercinlerinden mahrum eden viranelik çekilmiştir inine. Mum ışığında dinlenen gözler habersizdir ah-ların büyüttüğü uçurumdan... Sevginin ahlaksal karşıtı güven; ancak içimizin kalabalık yüzü. İşte o korku ve endişe!.. Aynı hüzne yakalanmak... Yarım kalmak. Yeni başlangıçlara yürüse de kanar her kadın. Dokunamıyorum: Ne bir resim ne bir yüz... yok aklımda. Kendime kırılmaya hakkım yok. Derken çıkmışım tozlanan kapıya. Zaman bütün mekânları daraltıyor mu acaba?
Ağır basıyor yine uykularım. Belki gidecek başka sokak bilmediğimden.