20. yüzyılın en önemli psikanalistlerinden Erik H. Erikson'un insanın 8 evresini tanımladığı 'psikososyal gelişim kuramı' psikoloji dünyasında çığır açmıştır. Erikson'un evreleri hem sosyal hem de psikolojik odaklanmayla gelişimin psikoseksüel doğasını vurgulayan Freudyen düşüncede bir sıçramayı temsil eder. Freud kişilik gelişiminde çocukluk yıllarının belirleyici olduğunu ve ergenlik yıllarından itibaren yetişkin kişiliğin kazanıldığını belirtirken; Erikson kişilik gelişiminde çocukluk yıllarının önemini kabul etmekle birlikte kişiliğin yaşam boyunca devam eden bir süreçte geliştiğini savunur.
Erikson insanın 8 evresini tanımlamakla birlikte kendisi 90'lı yaşlarına yaklaştığında yeni gündelik zorluklar ve yeni gereksinimler oluştuğunu fark eder. Bunlara göğüs gerebilmenin de ancak insan yaşamında dokuzuncu bir evrenin tanımlanmasıyla mümkün olabileceğine karar verir. İnsanın 8 Evresi'nin Erikson'un eşi psikolog Joan M. Erikson tarafından kaleme alınan bu genişletilmiş baskısında yaşam döngüsüne katılan 9. evre de anlatılmaktadır.
"Erik İnsanın 8 Evresi'ni yazdığında henüz 90'larına girmemişti. 80 yaşında yaşlılığımızı kabullenmeye başlamamıza rağmen yaşlılıkla ilintili zorluklarla 90 yaşına yaklaşana kadar gerçekçi bir şekilde karşı karşıya kalmadığımıza inanıyorum. 90 yaşında âdeta bize yabancı bir bölgede uyandık. Önceden sezinlemiş olabileceğimiz ve tuhaf hatta komik diye başımızdan attığımız şeyler kısa zamanda kaçınılmaz -ve kesinlikle hoş olmayan- gerçeklikler olarak karşımıza çıktılar. Üretkenlik yıllarının içinden geçerken yolun sonundaymışız gibi hiç hissetmemiştik. Yaşanacak yıllarımız olacağına kesin gözüyle bakıyorduk. 90 yaşında bakış açımız değişti; önümüzdeki görüntü sınırlı ve belirsiz bir hâl aldı. Muhtemel olduğunu her zaman bildiğimiz ama üzerinde durmadığımız ölümün kapısı artık yakındı."