Gürsel Korat'ın Yine Doğdu Tanyıldızı adlı romanı tragedyaları andırır:
Yaklaşan felaketi haber veren ve her düğümünde çoğalan çaresizliği okurun kucağına bırakan bu roman görsel dille yazılmış çağdaş bir destandır.
1300 yıllarında Niğde kadısı Şeyh Nizamüddin ile Zembilli İshak'ın yaşadığı aşk şeyhin oğlu Nureddin'le evlatlığı Fazıla'nın aşkını korkunç bir açmaza düşürür. Herkes bu düğümü çözmek için seferber olsa da olaylar sürprizlerle doludur. İlyada bir koşuklu destan olarak dilden dile beş yüz yıl boyunca anlatılmış Perikles çağında bunları birileri yazmıştır. Leyla ile Mecnun öyküsü dilden dile dolaşmış ama birileri öyküyü düzyazı olarak değil de şiir halinde yeniden kurmuştur. Yani sözlü edebiyatın yakın zamanlara kadar yaşamış olmasından hareketle modernliğin şafağı doğuncaya kadar öyküyü anlatanlarla yazanların farklı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kurmaca yazarı hem anlatıcıyı hem de yazanı kendi bünyesinde toplayan ilk kişidir. Yine Doğdu Tan Yıldızı bu ayrımın farkına vararak açılış yapar: Anlatan ve Yazan farklıdır. Burada görsel teknikleri kullanmaya yarayan bir sesleniş formuna varır yazar. Yazının görselleşmesi dediği şeyin laboratuvarında dolaşırız ve birden anlatıcı ve yazar birleşir. Fakat burada da yazarın gizlenmiş sesini açığa çıkararak ilerler anlatım. Yani yazar hem anlattığının hem de yazdığının farkındadır.