En kısa tanımıyla mezhep "din konusunda oluşmuş yorum ekolü" demektir. Bu noktadan baktığımızda hiçbir insânın bu bilgi ve düşünce üreten mezheplerden/yorumlardan uzak olması düşünülemez. Fakat şu iyi bilinmelidir ki bir mezhebin yorumunu almakla o yorumu din yapmak tamamen ayrı şeylerdir.
"Geniş Mezhepliyim" adlı çalışmamızın mezhep gerçeğini anlama noktasında az da olsa bir uyanışa vesile olmasını Cenâb-ı Hakk'tan niyâz ediyorum. Mezheplere uymanın Kur'ân'a ve Sünnet'e uymaktan başka bir şey olduğu izlenimini vermekten de Allah'a sığınıyorum. Hz. Peygamber aldığı vahyi yaşayıp insân hayatına yansıtırken dînin evrenselliğine uygun bir biçimde çeşitli kabul ve kanaatlere değişik iklim ve şartlara göre yaşanabilir bir din algılanışına imkân sağlayacak esnekliklere kaynaklık etmiştir. Bu onun peygamberliğinin özellikle son peygamber oluşunun zorunlu bir sonucudur. Onun bu esneklik dolu uygulamalarının herhangi birini alarak "işte din budur" demek din yaşanabilirliğini yok etmek demektir. Bugün sünnî bir ülkede doğmuş bizler için belki bir mezhebi taklid etmemiz bir zorluk değildir. Ama dünyâ ölçeğinde düşündüğümüzde "taklide değil akıl aracılığıyla tahkike yönelik" eğitim almış farklı kültürdeki insânlara bu dîni ulaştırmaya çalıştığımızda Kur'ân ve Hz. Peygamber'in sahîh hadîslerini okumak varken bunların üzerine yeni bir îmân umdesi gibi eklenen mezheplerin yorumlarını okumanın zorunluluğunu ve faziletini kabul ettirmeye çalışmak hiç de kolay değildir. Bu nedenle batıda İslâm'ın güler yüzü ile tanışanların neden bunu mezheplerden yola çıkarak değil de ehl-i tasavvufa yönelerek gerçekleştirdikleri üzerinde dikkatlice düşünülmelidir.